• 9 •"Tu as les yeux noisette."

583 65 127
                                    


• Françoise Hardy~Voilà •

Ben söyleyecek bir şey ararken, o çoktan normale dönmüştü. Bir anda dilim tutulduğundan romantik anımız son buldu. Kendime kızmadan edemedim. Yavaşça geri çekildiğinde, istemeye istemeye onu bıraktım. Ellerim usulca beline sürterken, titrediğine yemin edebilirdim. Ki ben de ondan farklı sayılmazdım.
Acaba, ne kadar zamandır sarılıyorduk? Onunla, vakit esip gidiyordu ve ben bunu fark edemiyordum.

" Gidelim mi? " diyerek gülümsedi.

" Gidelim. " dedim.

Yüzümdeki aptal sırıtışı söndüremiyor ve söndürmeyi de istemiyordum. Onunlayken garip bir mutluluk, her yanımı sarıyordu. Yürümeye başladık ve çok geçmeden, güzel sesi kulaklarıma ulaştı.

" Kutuda ne var? " diye sordu, gözleriyle işaret ederek.

" Tahmin et. " dedim ve kutuyu uzattım.

Koklamak için hafifçe eğildiğinde, kapadığı gözlerinin üzerine bir kaç tutam daha düşüverdi. Ve ben, sadece bu görüntüye bile aşık olabileceğimin farkında değildim.

Gözlerini açtığında, heyecanla şakıdı " Macaroon! "

Güldüm. " Doğru tahmin. " dedim.

Gülümseyerek " Çok severim. " dedi.

Bir an için, kendimi bir zafer kazanmış gibi hissettim. " Ah çok sevindim, çünkü zaten senin için aldım. " dedim.

Gözlerindeki parıltı, kalbimin ritmini bozmaya yetiyordu.

" Tanrım! " dedi ve iç çekti.

" Sana aşık olmak, ne kadar da kolay. "

Aşırı kısık bir ses tonuyla konuşmuştu, kendinin duyduğundan bile şüpheliydim. Fakat ben, ona öylesine dikkat kesiliyordum ki en ufak hareketini dahi kaçırmam mümkün olmuyordu.

Ve söyledikleri, beni öldürebilirdi. Bu kadar basit kelimelere, böylesine hayran kalmamın nedenini bir türlü bulamıyordum. İhtimalleri kafamda tartıyordum fakat çıkardığım sonuç hep, tartımın dengesizliği oluyordu. Kendimi kaptırışım, onun güzelliğine yenik düşüşümden şiddetle şikayetçi olan beynimi, kalbim hiçbir koşulda umursamıyor ve aşk denilen intihara biraz daha kucak açıyordu. İç çatışmalarım ya da büyük ihtimalle bu belirsizlik, beni delirtecekti.

Duymamı isteseydi, bu kadar kısık bir sesle konuşmazdı, diye düşündüm ve zar zor duyduğum bu güzel cümleye karşılık veremedim. Ufakça bir süre sessiz kaldıktan sonra, konuştu.

" Seni bugün sürpriz bir yere daha götürmek istiyorum. " dedi.

Heyecanlandım.

" Nereye? " diye sormadan edemedim.

Güldü. " Biliyorsun ki sürprizlerin ortak özelliği, aslında ne olduklarının söylenmemesidir. " dedi.

Sırıttım. Benimle oynaması çok hoşuma gidiyordu. Konuşma tarzı ve aksanı tatlı bir tınıyla, kulaklarımdan geçip gitti.

" Umarım hoşuna gider. " diye mırıldandı.

Ondan gelecek her şeyi sevebileceğimden emindim.
Sohbet etmek istiyordum, konumuzu değiştirdim.

" Günün nasıl geçti? " diye sordum.

" Yalnızca bir dersim olduğu için, iyiydi. " dedi.

Güldüm.
" Okulu sevmiyor musun? "

Nefesini dışarı verdi. " Evet pek sevdiğim söylenemez. Ama mezun olmak zorundayım. " dedi.

" Anlıyorum. Aynı şey olmasa da Paris'e ilk geldiğimde ben de böyle düşünüyordum. Şimdi her şeye karşı garip bir heves duyuyorum. " dedim.

Art Cherry' • 2jae *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin