• 30 • "Je ne le laisserai pas être triste."

168 30 89
                                    

• Anxiété ~ Pomme •


Ne denirdi?
Ne demeliydim?
Youngjae'in babasının suratına yumruğumu gömmemek için kendimi ne kadar sıkmam gerekiyordu?
Öfke ve utanç bütün benliğimi sarstı. Agresif biri değildim, saygısız olmakla ise yakından uzaktan alakam yoktu. Oysa  Youngjae'in babasına saldırmak istiyordum. Çok aşağılanmıştım.
Beni test ettiğini biliyordum. Zihnimdeki vahşi düşünceleri kovmak için kendimle bir süre cebelleştim. Başımı aşağı indirip, derin bir nefes aldığımda küçümser bir şekilde soluğunu dışarı verdi. Tekrâr gözlerimi ona odakladım.
Sesimi çıkarmam için bana meydan okuyan gözlerle baktı.
Bu kadarı fazlaydı. Ağzımı açtım, ancak içeriden bana seslenen sevgilimin sesiyle hiçbir şey söylemeden geri kapadım. Hava öyle gerilmişti ki ağır ağır üzerimize çöktüğünü hissedebiliyordum.
Hyun'un otoriter gözleri altında erimeden hızla Youngjae'in yanına vardım.
Koridorda beni bekliyordu.
Yüzüme bakınca telaşla sordu.

" Jaebum ne oldu? Yüzün sapsarı olmuş."

Demek duygularım yüzüme yansımıştı. Duygusal olmanın bir başka laneti...

" İyiyim yanlışlıkla elimi kestim o kadar." dedim.

Gözleri endişeyle parladı ve kaşlarını çattı.

" Babam... O mu bir şey dedi?"

Başımı olumsuz anlamında salladığımda, bana inanmadığı belliydi ancak üstelemedi.

" Özür dilerim, inan bilmiyordum."

Kaşlarımı çatarak onu belinden yakaladım.

" Sen, özür dileyecek bir şey yapmadın."

Gözleri öyle üzgün bakıyordu ki onu buradan kaçırmak istedim. Onu böyle görmeye dayanamıyordum. Üstelik kendimi suçlu hissetmeden de edemiyordum. Sanki planlarımızın mahvolmasının sebebi benmişim gibi.

" Her şeyi berbat etti." dedi alnını ovuşturarak.
Hâlâ kollarım arasındaydı.

Modumun bütün düşüklüğüne rağmen sırıttım ve onu daha yakına çektim. Kolları hüzünlü bir tavırla boynuma dolandı.

" Hiç de bile!" dedim, dudaklarının üzerine fısıldayarak.
" Ona izin vermeyeceğiz. "

Babasına bu kadar kolayca cephe almış olmamız üzücü olsa da Youngjae'in de başka şansı olmadığının farkındaydım.

Sevgilimi öptüm. Hem rahatlamak, hem de kaçmak adına. Dudakları kaybedilmiş bir şeylerin ardından yakılan türkülerin tadındaydı. Melankolikti ama güzeldi. İçime işliyordu. Kurtuluş gibiydi. Onu bırakmak istemiyordum. Çünkü dudaklarımızın ayrıldığı andan itibaren dünya tekrâr etrafımızı saracaktı. Gerçeklik bizi yutacak, duvarlar bütün varlığımızı kuşatacaktı. Ben, onun dudaklarından hariç olan bütün hakikati reddetmek istiyordum. Onun dudaklarında hissetmediğim hiçbir şey doğru olamazdı.
Ve gerçek dünya yanlışlarla doluydu.

Elleri ensemde buluşup, saçlarımla oynadığında kendimi evimizdeymişiz gibi hissettim. Sanki içeride annesi de babası da yoktu. Yalnızca biz ve bir de Limon...
Keşke,diye düşündüm.
Onun da bana tutunduğunu biliyordum. Sağlam durmalıydım.
Dudaklarına çatlamasınlar diye sürdüğü kirazlı nemlendirici, benim dudaklarım tarafından da iyice emildi. Tadım, onunki gibi olmalıydı.
Youngjae'i şimdi duvara dayayıp, bütün kıyafetlerini çıkarıp içinde kendimi kaybederek, iniltilerini dinlemek; öyle güzel olurdu ki...
Buna ihtiyacım vardı. Buna ihtiyacımız vardı ancak yapamazdık.

Sıkıntılı bir şekilde birbirimizden ayrıldığımızda, alnına bir öpücük kondurdum ve dudağımdan bulaşan kırmızı silik lekeyi baş parmağımla temizledim. Bana gülerek baktı. Bir anda sıcacık oluverdim. Atlatacaktık. Başka hiçbir sorun yaşamadan bu günü atlatacaktık.

Art Cherry' • 2jae *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin