• 12 •' L'amour est un jeu perdant.'

507 62 127
                                    

• The Day ~ Park Jinyoung •





Bir hafta, koca bir hafta geçmişti. Onu görmeden, sesini duymadan ve dudaklarını tekrar hissetmeden geçen bir hafta, bana bir ay gibi geliyordu. Bir hafta önce onu öpmüştüm. O geceden beri birbirimizi görmemiştik. Aramıştım fakat cevap vermiyordu. Balkona çıkmıyordu. Kafeye gelmiyor, mesajlarıma cevap vermiyordu. Kendimi rezalet hissediyordum. Fazla mı erken davranmıştım? Onu ürkütecek bir hareket mi yapmıştım ya da beni kullanıp bir köşeye mi fırlatıyordu? Umutlarım, sevinçlerim birer birer üzerime yıkılırken omurgamın bu duygu depremiyle kırıldığını hissediyordum. Ondan hoşlanmıştım. Ondan hoşlanıyordum. Ve bu aptal davranışına çok sinirleniyordum. Yaşam fonksiyonlarım çökmüş gibiydi. Kendimi onu unutmaya öyle çok zorlamıştım ki onu düşünmekten başka bir şey yapamıyordum. Gözlerimi her kapadığımda sarı saçları, kiraz dudakları, şarap ve hanımeli kokusu her yanımı sarıyor; geceleri bana musallat oluyordu. Ağlamak, bağırmak, çağırmak istiyordum. Fakat tek yaptığım, bir ceset gibi ortalıkta dolaşmaktı. Kitaplardan okuduğum kadarıyla yapacak başka bir şey yoktu. Bu son kaçınılmazdı ve aşk kaybedilen bir oyundu.

Yine kitap okumaya çalıştığım sırada, daha doğrusu Youngjae'i düşünüp içimden ağlarken, Jackson bana seslendi. Kitabı indirip ona döndüm. Kafe çok kalabalık değildi.

" Jaebum. Buraya bakar mısın? "

Bezgin bir şekilde kafamı sallayıp ayağa kalktım. Önlüğümü düzelttikten sonra, ellerimi saçlarımdan geçirdim. Jackson'ın gösterdiği yere gittiğimde, karşımda oturan kızı daha önce görmüş olduğumu biliyordum. Kız sandalyesini anında bana çevirip, mavi gözleriyle beni süzdü. Bezgin yüz ifademin değişmediğinden emindim.

" Bonjour. " diye şakıdı.

Siyah saçları ve kırmızı rujuyla tam bir Fransız kadını gibi görünüyordu.

" Bonjour. Comment puis-je vous aider? "
~ Size nasıl yardımcı olabilirim? ~

Kızıl dudakları kulaklarına kadar vardı ve bu sefer İngilizce konuştu.

" Benimle bir randevuya çıkarak. "

Kaşlarım istemsizce çatıldığında kız bir kahkaha patlattı.

" Şaka ediyorum. Seni gücendirdiysem üzgünüm. " dedi.

Neden uzatıyorsun? Siparişini ver de gideyim çatlak kadın!

" Siparişiniz nedir? " dedim duygusuz bir ifadeyle.

Tebessümü solup hafif bir sırıtışa dönüştü. Gözleri gözlerimi bulduğunda, itiraf etmeliydim ki güzel bir kadındı. Yine de dikkatimi çektiği söylenemezdi. Zihnimi terk etmeyen şahıs, buna izin vermiyordu.

" Ne önerirsin? " diye sordu.

Benimle flört mü ediyordu?

" Çikolatalı kruvasanımız oldukça taze ve lezzetlidir. " dedim otomatik olarak.

Dudaklarını büzdükten sonra konuştu. Beni incelediğini hissedebiliyordum.

" O zaman ondan olsun. " dedi.

Başımla onayladım. " Başka bir şey? "

" Ah evet. Aslında bir şey var. " dedi.

Devam etmesini bekledim. Beyaz teni bana Youngjae'i hatırlatmıştı.

" Çok yakışıklı olduğunu düşünüyorum. " dedi.

Konuşmak için ağzımı açtım fakat bir el hareketiyle beni susturdu.

Art Cherry' • 2jae *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin