• 20 •"Oeillet blanc."

353 53 42
                                    


• Silver & Blue ~ Laurin Hunter •



Bavulum elimde, aklım karmakarışık, gözlerimde derin halkalar ve saçlarım her zamankinden çok daha dağınık bir şekilde havaalanında uçağımın anonsunu bekliyordum.
Biraz önümde Jackson, onun yanında Mark ve sağımda, şu an için nefes almaya beni ikna eden tek varlık Youngjae vardı.

Yarıyıl tatilindeydik. Üniversite kısa bir süreliğine kapanmıştı ve okulumdaki çoğu kişi ya tatile gidiyor ya da ailesinin yanına dönüyordu. Ben ikincisi için buradaydım. Youngjae telaşla bileti tutan elime sarıldı.

" Her şeyini aldığından eminsin değil mi? "

Bütün yorgunluğuma rağmen gülümsedim. Tatlı telaşı dahi beni yumuşatabiliyordu.

" Eminim. "

" Peki, pasaportun? Onu da aldın değil miğ? Eğer almadıysan hemen gidip alabiliriz daha vaktimiz var. Ya da en azından ben gid-"

Sözünü dudaklarımla kestim. Bunu yapmayı hep istemiştim.  Filmlerde oldukça romantik bir şekilde gösterilen bu klişe hareketin gerçek hissiyatının çok daha güzel olacağını bilmiyordum. Mükemmeldi. Ani fakat yumuşak öpücüğüme, narin dudaklarıyla karşılık verirken elleri yanaklarıma ve çeneme ulaştı. Dolu avuçlarıma rağmen, onu kolumun iç tarafını kullanarak kendime çekmeyi başardım. Mürekkep lekeli, yüzüklerden asla yoksun olmayan parmakları saçlarımı ve ensemi okşadı. Parmaklarından, tenime değen soğuk metal ürpertici olmaktan uzaktı. Derin derin, dudaklarımı öpüyordu. Aynı tutkuyla ben de onun kirazlarından bolca tattım. Fakat öpüşlerimizde, bütün mükemmeliyetine karşın, tezat bir şey vardı. Öpücüğümüz ağlıyor gibiydi. Sanki dudaklarımız dahi, vücudumuzun her hücresi gibi, bu kısa süreli vedanın farkındaydı. Birbirlerinden kurtulmaktan korkarcasına sarılıyor, kenetleniyor, tutkuyla hıçkırıklara boğuluyorlardı. Hiçbir veda öpücüğü, böylesine arzu dolu ve de bu denli sancılı olamazdı.

Dudaklarımı merhamet, acımasızlık, aşk, ayrılık ve binbir tezatla okşayan dudakları her zerremi titretti. Ama daha sonra, birbirine kenetli dudaklarımız arasından bir şeyler süzüldü. Yanaklarından dökülen, ıslak soğuk ve mahçup çizgilerle ayrıldık. Teninin, tuzlu tadı dilimi yaktı. Ağlamamalıydı. Alt tarafı üç hafta ayrı kalacaktık öyle değil mi? Alt tarafı bir ömür gibi gelecek olan üç kısacık, üç uzun, üç özlem dolu hafta...

Islak ıslak parıldayan gözlerine baktım. Yüzü avuçlarım arasındaydı. Az önce büyük bir şehvetle öptüğüm ve bundan dolayı iyice kızarmış olan dudaklarını, hıçkırmamak için birbirine bastırıyordu. Elleri belimdeydi.

" Lütfen. Bana bunu yapma. "

Gözlerini sıkı sıkı yumdu. Yaşları, gözlerinin ardına akıtmaya çalışır gibiydi. Islak kirpiklerini öptüm.

" Désolé. Biliyorum çok bencilce ama gitmeni istemiyorum. Uzun süre ayrı kaldığım herkesi kaybettim. Fazla dramatik davrandığımın farkındayım fakat sana öyle alıştım ki yokluğundan çok korkuyorum.  " dedi bir solukta.

Yumuşak dudaklarına kısa ama anlam dolu bir öpücük kondurdum.

" Uzun süremeyecek ve asla seni bırakmam. " diyebildim.

" Biliyorum. " dedi. Sesi kısıktı. Buğulu bakışları benden uzakta bir noktaya odaklanınca, kalbim  kırıldı. Onu böyle görmeye dayanamıyordum.

" Seni her gün arayacağım. " dedim.

Gözleri tekrar beni bulduğunda, başını olumsuz anlamında salladı. Kaşlarımı çattım.

Art Cherry' • 2jae *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin