• 39 • 'Rivières.'

108 12 92
                                    


• Les Feuilles mortes ~
Édith Piaf •

Fransa'ya bir gönül bağı, bir boyun borcu bir şeref sözüyle bağlıydım. Bunca sene sonra bile orası benim yurdumdan öte yurdum, evimden uzak evim, tenimden ayrı bedenim olmuştu. Ona küssem de yüreğimin bir odacığında hep sızladı durdu. Jean dışında beni bu toprağa bağlayan şeyi çözümlemek için tam beş senem olmuştu. Roman Payne "İnsanlar neden bu kadar çok yazarın yaşamak için Paris'e geldiğini merak ediyor. On yıldır Paris'te yaşıyorum ve cevap bana basit geliyor: çünkü Paris fikir edinmek için en iyi yer. Tıpkı İtalya, İspanya gibi.. veya İran'ın safran almak için en iyi yer oluşu gibi. Afyon istiyorsanız Burma'ya veya Güneydoğu Asya'ya gidersiniz. Ve yeni fikirler istiyorsanız, Paris'e gidersiniz." demişti. Ve benim de Paris'in ağuşuna sığınışımın birincil temennisi buydu; yazar olmak istiyordum ve bu yüzden Paris'e gitmiştim. Umduğumla değil de bulduğumla terbiye etmişti beni hayat. Paris'de yazar değil, aşık olmuştum. Yine de ciğerimin her ilmeğine dolanan bu Paris tutkusunu tam olarak serip dökemiyorum. Beş yıl geçti ve bunu hâlâ yapamıyorum. Sanırım bunu en iyi Amy Thomas'ın kelimeleriyle ifade edebilirim.
" İşte bu sanırım hayatın seni nereye götüreceğini asla bilemeyeceğini gösteriyor. Cevaplar arıyorsun. Tüm bunların ne anlama geldiğini merak ediyorsun. Tökezliyor ve yükseliyorsun. Ve eğer şanslıysan, bir süreliğine Paris'e ulaşıyorsun."
Hayata dair fazla cüretkar planlar yapmıştım, gençtim kendimi suçlamıyorum. Cevaplarını çoktan bildiğim soruların ardına düşmüştüm, umutluydum kendimi suçlamıyorum. Tökezlemiş, fazlasıyla aksamış ve sevilmiştim, aşıktım kendimi suçlamıyorum. Şanslıydım, bir süreliğine Paris'e ulaşmıştım. Ve şimdi yeniden...
Fütursuzca geçen bir beş yılın ardından yine bir beş yıl öncesi gibi; aynı kafa karışıklığı, aynı çaresizlik ve aynı rüya ile ama bambaşka bir adam belki de hâlâ biraz aynı adam olarak yola çıktım. Bu sefer valizimi toparlarken kavgaya girişmedim. Kimseye temelli vedalar etmedim. Dönmeyeceğime yeminler etmedim. Döneceğim de demedim. Kimseye bir söz vermedim. Kendime bir söz vermeden bindim o uçağa. İstikametini yüreğimin en kuytu yarasına çizen uçağa. Ve ne yaptığımı ancak varınca görebildim.

Yıllarca kömür bir kutuda hapsettiğim kalbim vücudumu ele geçirmişti. Beni özlemle tir tir titretiyor, meraktan terletiyordu. Onu unuttuğum koğuşa savurmuştu beni. İşte yine Fransa'daydım. Güz yapraklarının ülkesinde...

Havaalanından bir taksiye binip son dakikada ayarladığım otele gittim. Taksici mükemmel Fransız aksanıma ardından da tipime, oldukça Koreli soğuk bir sima takınmış ve koyu bir takım giymiştim, bakınca şaşırdı ancak o genel yargılayıcı tavrı takınmadı. Otele varınca da aynı şaşkın bakışlarla karşılaştım. Bu neden şimdi dikkatimi çekiyordu bilemiyordum. Beş yıl önce buraya şimdi olduğumdan çok daha az hakimdim ve bir yabancı oluşum yüzüme daha çok ve acımasızca çarpılıyordu ancak hiç o kadar rahatsız olmamıştım. Fransa'nın huysuzluğuna dahi bir şekilde aidiyet hissetmiştim. Şimdiyse lisanına ve kültürüne olan geniş repertuarıma rağmen seneler öncesindeki halime kıyasla bambaşka bir yabancılık çekiyordum. Bakışlar beni geriyordu. Sanki kuzu postuna bürünmüş bir kurt, bir yılandım, bir gizli ajan. Fransa hakkında bu kadar çok şeyi gizlice öğrenmiş, görevimi tamamlayıp zamanı gelince de onu terk etmişim gibi hissediyordum. Sanki kol çantamda zarar gelmesin diye özenle sakladığım davetiyeye rağmen davetsiz bir misafirdim. Bu yaban hissi ancak o davetiyenin varlığına tutunarak perdeleyebiliyordum. Bir kağıt parçası uğruna, bir kaç kelime için, bir seslenişin ardından yine varımı yoğumu buraya taşımıştım. Belki de dersimi hiç almamıştım Hata etmişim gibi geliyordu. Nihayet evimdeymişim gibi gelmesini ummuştum. Umut yine betondan zarımı delik deşik ediyordu. Dağıma yağan kar endişeyi örtemiyordu.

Art Cherry' • 2jae *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin