• 1 • "Soleil."

1.2K 94 189
                                    

Kasvetli havada, gri ve ağır bulutlar asılıydı. Güneş kendini göstermiyordu. Ilık yağmur kokusu her yandaydı ve camın önündeki çiçekler, hafif rüzgarla bir o yana bir bu yana salınıyorlardı. Göğün gri hüzmeleri, çam ağaçlarıyla birleşip gölün üzerinde titreşiyordu. Yağmur yağacağı belliydi fakat yine de hava o kadar yumuşaktı ki saatlerce dışarıda oturabilirdim. Ama maalesef işteydim ve çalışmak zorundaydım. Sürekli gel git yapmaktan, bacaklarım ağrımıştı. Küçücük dükkanın içinde ne kadar çok koşturduğuma şaşırıyordum.  Dışarıya koyduğumuz masa ve sandalyeleri içeri almak zorunda kalmıştık. Bu yüzden içerdeki küçük alanımız iyice daralmıştı.

Çok müşteri vardı ama hiçbirinin yüzünü hatırlayamayacak kadar hızlıydım. Fakat emindim ki yalnızca birini, bir tek onu hatırlayacaktım. Kafe ağzına kadar doluydu ama benim dikkatimi çeken tek kişi, defterine gömülmüş ve her ne yapıyorsa tamamen ona kendini kaptırmış olan sarışın çocuktu. Tek kişilik bir masada oturuyordu. Ya bir ya da ikinci kahvesini içmişti ve kulaklıklarını bir kez olsun çıkarmamıştı. Dışarıyla ilgilenmiyor, çekik gözlerini bir tek kalemine odaklıyordu.

Yakışıklıydı ama ondan asıl etkilenme nedenim bu değildi. Uğraştığı şeye öyle odaklanmıştı ki ayağını masanın altında uzatmaya çalışıyor, başarısız olunca sandalyeye koyup toplamaya çalışıyor, sonra yine yere indiriyordu. Ne zaman sarı saçlarından bit tutam gözlerine dökülse, onu hiddetle geriye atıyordu. İncecik parmaklarında mürekkep lekeleri vardı. Hareketleri hem komik hem de çok çekiciydi. Üzerindeki siyah kapuşonlu, işini zorlaştırıyordu çünkü kolları çok genişti. Arada kollarını sıvıyor ve sessizce küfrediyordu. Hoşuma gitmişti.

Ne yazık ki siparişini ben alamamıştım. Arkadaşım Jackson, benden önce koşup çocukla ilgilenmişti. Kasten yaptığı bir şey olmasa da ona bir parça kızmıştım. Fakat hesabı götüreceğimden emindim. Onu kaçırmaya niyetim yoktu. En azından, neyle uğraştığını görmek ve bir iki çift laf etmek istiyordum. Bu yüzden, diğer müşterilerle ilgilensem bile bir gözüm hep ondaydı.

"  Jaebum, buraya bakabilir misin? " diye seslenen kahve saçlı arkadaşıma, sinirle baktım.

Jackson, ellerini havaya kaldırarak
" Ne? Yardım lazım ama. " diye kendini savundu.

Nefesimi dışarı vererek ayağa kalktım. Oturalı bir dakika bile olmamıştı. Onu izlemek istesem de çalışmak zorundaydım. Oflaya puflaya, siyah önlüğümü çekiştirdim. Normalde çalışmaktan gocunmazdım ama sarışın çocuk, dikkatimi dağıtmayı başarıyordu. Aptalca, onu izlemek istesem de çalışmalıydım. Jackson'ın söylediği masalara gidip, siparişleri aldım ve bir kaçına da hesaplarını bıraktım.

Elimdeki tepsiyi mutfağa bırakıp sarışını izlemek için geri döndüğümde, artık orada olmadığını gördüm. Geride sadece kirli bir kupa ve küçük bir kağıt olan masaya bakakaldım. Hayâl kırıklığı tüm vücudumu sarstı. Yine de merakıma yenilip kağıdı aldım. İçinde muazzam bir el yazısıyla, Fransızca bir şeyler yazıyordu ve Fransızca'da berbattım.

• Liste des choses à faire •

• aller chez Jinyoung.
• achèter papier á dessin.
• achèter du café.
• achèter encre.
• achèter pinceau.
• achèter des graines.


Yazılış tarzından, bir liste olduğu belliydi fakat sadece kağıt, kahve ve liste kelimelerini anlamıştım. Ne arkasında yazılı olan adresin, ne de listenin geri kalanının bir kelimesini dahi anlayabilmiştim. Jinyoung'ın ise isim olduğunu ve bir erkek ismi olduğunu düşündüm. Pek kafa yormak istemedim, sonuçta sarışının adını dahi bilmiyordum. Yine de kağıdı önlüğümün cebine attım. Nedense saklamak istemiştim.

Art Cherry' • 2jae *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin