Yazım hataları için özür diler,
Keyifli okumalar dilerim.Sizin ellerinize hiç sevdiğinizin kanı bulaştı mı? Veyahut sizler hiç masum insanları öldürmek zorunda kaldınız mı? Verilen emirler yüzünden acımadan insanları katlettiniz mi? Ben çocukluğumdan beri bunun için eğitildim. Acıma duygum yoktu hiçbir zaman olmadı. Hasta annem kollarımın arasında ölürken bu duyguyu da kendisi ile alıp götürmüştü. Atalarımız tarih tekerrür eder derlerdi de inanmazdım. Hatta çocukların babalarının günahlarını ödediklerini de söylerlerdi. Seungmin'in cansız bedeni kollarımın arasındayken düşünüyordum bunları... Babamın kaç tane günahı vardı da Tanrı bu kadar berbat bir acı ile sınıyordu beni. Veya kaç masumun kanı bulaşmıştı ki elime kalbim bu denli cayır cayır yanıyordu. Kollarımın arasında soğuyan beden sanki benim kendi bedenimdi. Onu ilk gördüğüm zaman geçti gözümün önünden abisini korumak için düşünmeden üzerime atladığı zaman. Ufak bir tebessüm düştü dudaklarıma... Keşke ufaklık keşke orada öldürseydin beni... Bu şekilde giderek canımı daha fazla yaktın. Söz verdiğin gibi en beter şekilde aldın intikamını...
" Soğuk ellerini tutarken Seungmin'in gözlerinden ufak bir damla aktı yanaklarına."
Chan
" Sanırım artık abinin yanındasın. Bu gözyaşını buna yormak istiyorum ufaklık."
.
.
.
.
.Seungmin'i Hyunjin'in yaptığı gibi Minho'nun yanına gömmüştüm. Baş uçlarına birar tane kırmızı karanfil bırakmıştım. Bu bizim topraklarda kahramanlar için yapılan bir hareketti. Minho ve Seungmin bundan daha iyisini hak etselerde elimden bundan fazlası gelmiyordu.
Chan
" O kadar çok mu seviyordun Minho kardeşini?"
" O kadar çok seviyormuşsun ki baksana ayrılığınız çok kısa sürdü. O yeniden senin küçük kardeşin olmak istedi. Hem bizden hem de ablasından senin için vazgeçti..." O senin için ölümü seçti.Gözyaşlarım istemsizce akarken. Boğazımda bir yumru hissettim. Yutkunamıyordum. Nefes almak sanki hayatın en zor şeyi gibi geliyordu. Etrafta ki muhafızların sesi kulaklarımda çınlıyordu. Kendimi hiç olmadığı kadar yalnız hissediyordum. Tam şuan birilerine ihtiyacım vardı. Ama kendi ellerimle herkesi uzaklaştırmışken kim bana yardım eli uzatıp ellerimden tutarak ayağa kaldıracaktı ki... Bunca zaman yalnızdım fakat neden şimdi yalnızlık bu kadar canımı yakıyordu...
.
.
.Muhafız
- Vâris Chan. Efendim iyi misiniz?Omuzumda hissettiğim eller ile irkilmiştim. Kaç saattir burada olduğumu bilmiyordum. Havaya baktığımda güneşin çoktan battığını fark ettim. Başımı kaldırdığımda karşılaştığım yüzün Changbin olmasını hayal ettim. Fakat elbet ki değildi. Saryada görevli olan yeni çaylak muhafızlardan biriydi. Hiçbir şey bilmeyen ve yakın zamanda çocukluğu elinden alınacak bir muhafız elçisiydi.
Chan
- İyiyim ufaklık. Sen görevinle ilgilen.Muhafiza söylediğim kelime ile kalbimde bir ürperti hissettim. Ben az önce ona da mı "ufaklık" demiştim. Ağzımdan çıkan kelimleri bile fark etmeden söylüyordum. Benim için tek bir ufaklık vardı. O da artık yanımda değildi. Fark ettiğim gerçek ile oturduğum mezarın başında kahkaha atmaya başladım.
Çaylak muhafiz bile davranışımdan korkmuş olacak ki yanımdan sessizce ayrılmıştı.Ellerimi kafama vurarak ağlamaya başladım. Gözyaşlarım bugün beni terk etmeyen dostum olmuştu.
"Aptalsın Chan. Korkaksın Chan. Bir boka yaramayan bir katilsin sen Chan. Üstelik kendi sevdiğini kendi elleriyle öldüren aşağalık bir katilsin."
Kendime zarar vermeye devam ettiğim sırada birinin ellerimi tutmasıyla afallamıştım. Kim olduğuna bakmak istediğimde kral ile göz göze gelmek en son bekleyeceğim şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forbidden
FanfictionDansın ve müziğin yasak olduğu bir krallıkta Prens Hwang Hyunjin kral olan babasının tüm emirlerine karşı gelerek gizli gizli dans ediyordu bir gün terk edilmiş bir binada dans ederken aslında oranın başka bir dansçıya ait olduğunu anladı... Dans...