"Babasının Oğlu"

186 23 9
                                    

.
.
.
.
.
.

Yazım hataları için özür diler, keyifli okumalar dilerim.
.
.
.
.
.
.

Yağmur yavaş yavaş hızını kaybederken gökyüzünde ki kara bulutlar dağılmaya başlamıştı. Felix oturduğu yerden gözyaşlarını silerek ayağa kalktı. Cama doğru ilerleyip yavaş bir şekilde camı açtı. Camın açılma sesini duymuş olacaklar ki cam altında bekleyen iki muhafız başlarını yukarı çevirerek Felix'e baktı. Felix onlar içinde üzülüyordu. Biliyordu ki onlarda emirlere uymak zorundaydı.  Hava bu kadar kötüyken bile iki muhafız nöbetin başından ayrılmamıştı. Islanan zırhları kim bilir bedenlerine ne kadar ağırlık yapıyordu. Felix muhafızlardan bakışlarını kaçırarak gökyüzüne bakarak havayı derin bir nefesle içine çekti. Ne kadar korkuyor olsa da en sevdiği kokunun ona iyi geleceğini biliyordu. Çünkü ona göre yağmurda ıslanan toprak ona babasını hatırlatıyordu. Sanki bu koku babasına aitti. Gözlerini sıkıca yumdu. Gözlerinden yanaklarına doğru usulca birer damla yaş daha aktı ama akan bu yaş bu defa korkudan değil duyduğu özlem hissindendi. Acaba babası şuan hayatta olsa böyle bir durumda kalır mıydı? Acaba babası şuan yaşıyor olsa Hyunjin karşısına çıkar mıydı? Felix derin düşüncelere dalmışken kapı açıldı.  Felix göz yaşlarını silerek hemen kapıya doğru döndü. Gelen kişiyi daha önce hiç görmemişti. Fakat elinde olan malzemelerden dolayı doktor olduğunu anlamıştı. Chan yarası için birini göndereceğini söylemişti. Ve dediğini unutmamıştı.

Kim Namjoon
- Merhaba. Endişe etme senin için burdayım. Fakat aramızda kalırsa sevinirim çünkü bunu Chan rica etti lâkin Kral sana hizmet ettiğimi duyarsa beni asla bu topraklar üzerinde barındırmaz.

Felix başını anlamış şekilde sallayarak konuştu.

Felix
- Endişe etme. Durumun farkındayım. Kim öldürmek istediği birine yardım edilmesini ister ki?

Namjoon Felix'in sözleri ile kafasını yere eğdi. Felix onunda üzüldüğünü görebiliyordu. Chan böyle bir şeyi rica ettiğine göre ve karşısında duran bu adamda Chan'i geri çevirmediğine göre ikisi yakın olmalıydı. Yani en azından Felix öyle düşünmüştü.

Felix
- Chan'i geri çevirmediğine göre ona değer veriyor olmalısın?

Namjoon
- Aslında bakarsan ikimizin pek bir bağlantısı yok. Sadece ihtiyacı olan birine yardım etmek benim görevim olduğu için burdayım. Ve Hyunjin için en azından bunu ona borçluyum.

Felix şaşırmıştı. Çünkü Chan ve Changbin dışında bu sarayda Hyunjin'i düşünen başka birileride olduğunu hiç düşünmemişti.

Felix
- O zaman Hyunjin'e değer veriyor olmalısın?

Namjoon
- Değer veriyor olsaydım. Onu bu hallere düşmekten alı koyardım. Sadece ona üzülüyorum. Çocukluğunu biliyorum. Yediği dayakları hastalandığı zaman başında kimse olmazken saatlerce tek başına acı çektiğini ateşler içinde yanarken ağlayarak yalvardığı zamanları hepsinde onun yanındaydım. Ama hiçbir zaman elimden bir şey gelmedi. Sadece başında bekleyebildim...

Felix
- Bu değer vermek değil mi zaten..

Namjoon Felix'e doğru yanaşarak elini eline alarak yarasına sarılı olan kumaş parçasını çözmeye başladı. Felix'e oturmasını söylerek pansumanı yapmaya başladı. Aynı zamanda da Felix'in son sözlerine cevap veriyordu.

Namjoon
-Kraldan korktuğum için hiçbir zaman yeteri kadar değer veremedim ona.
Onun birine ihtiyacı vardı. Biri onun ellerinden tutmalıydı. Ama bunu kimse yapmadı. Ben de buna dahilim. Ve işte bu da ona olan borcum. Chan'den duyduğuma göre Hyunjin  seni çok seviyormuş. Belki küçük Hyunjin için elimden bir şey gelmedi. Ama Büyüyüp babasına baş kaldıran bu çocuğa en azından sevdiğine yardım etme fırsatım oldu. Bu şekilde sen hiçbirimizin yapamadığını yapıp onun ellerini tutarsın

forbiddenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin