0.17

231 27 5
                                    

Seo Changbin'den

Kan kaybediyordu, hem de çok, yaralardan dolayı kanının parçaları pıhtılaşmıştı. Kan verebilecek birine ihtiyacımız vardı.

Ancak tanıdığım kimse Felix ile aynı kan grubuna sahip değildi. Felix, ölüm için hayatını riske atacak kadar eşsizdi. Bu noktada yıkılmak ve ağlamak istiyordum.

"Efendim... Changbin, Seo Changbin." Kadın doktor tarafından irkilerek kalbim yerinden fırladı, yumuşak bir şekilde gülümseyerek sesini temizledi "Şimdi efendim dikkat ettiyseniz, bir AB donörimiz var ve bunu transfer edebiliriz. Kan ve pıhtılaşmayı durdurmak için ona bir çeşit ilaç vereceğiz, yarına kadar iyileşmiş olur."

Gözlerim yumuşadı, elimi kalbimin üzerine götürdüm, içinde bir şeylerin tepindiğini hissedebiliyordum. Minnetle kadına eğilerek gülümsedim, gerçekten Felix'imi geri almıştım.

Odadaki tek kalmıştık. Minho'nun eve gitmesi için taksi çağırmıştım. Çünkü onun bu kadar stresli olmasını istemiyordum. Yarınki işi için uyuması gerekiyordu, başka bir yarı zamanlı işinden daha kovulamazdı.

İyi olmasını umarak Felix'in elini tuttum, elini daha fazla sıktım. Doktorlar vücuduna kan aktarması için onu başka bir odaya götürmeye başladılar. Onun gidişini izlerken sadece iç çekmiştim.

Bir Tanrı'ya inanıyor muydum? Hayır. Ama umarım onların dışında benim çığlıklarımı duyabilen ve yardım edebilecek biri vardır, savaşan ben olmasam bile, kesinlikle ben de mücadele ediyorum.

Ve özellikle bir hastanenin bekleme odasının dışında oturup sevdiklerinizi beklerken saatler sonsuzmuş gibi geliyordu. Parmaklarımla oynuyordum, zamanın daha hızlı geçmesini umuyordum. Daha hızlı geçmesi umuduyla saate bakmaya başladım ama dürüst olmam gerekirse, zaman daha hızlı değil de daha yavaş geçiyormuş gibi hissediyordum.

Tanıdık olmayan başka bir Doktor coşkuyla bana gülümseyerek"Bay Seo, Felix çok iyi durumda, yaraları hala ağrılı olacak ama bunu yarın taburcu ettiğimizde konuşabiliriz. İçeri gelebilirsiniz, kendisi şuan uyanık!"

Rahatlamıştım, o iyiydi, sırtımdan binlerce ton alınmış gibi hissediyordum ve sonunda nefes alabildiğimi de hissediyordum. Olabildiğince hızlı bir şekilde Felix'i görebilmek için odaya koştum.

Koşarken, gözlerimiz buluştuğunda gözlerinin parladığını gördüm, gülümsemesi oradaydı ama çok zayıftı. Parlak aurasına rağmen, ne kadar bitkin olduğunu hissedebiliyordum. Böyle anlaşacağını hiç düşümüyordum ama o çok zayıftı. Ama yaşıyordu ve benim için şuan önemli olan tek şey buydu.

"Felix! İyisin bebeğim iyisin!" diye sızlandım ve sarılmaya gittim. Gözlerimden yaş damlalarının düştüğünü hissettim "Binnie, sorun değil, iyiyim... Uyandım bebeğim tamam mı?" Felix sırtımı sıvazlayarak yorgun bir şekilde cevap vermişti.

"Seni kaybetmekten korktum... bunu bir daha yapma, zaten Jisung hakkında şikayette bulundum ve ifade verdim... Bir daha asla bensiz bu kadar barbarca bir şey yapma. Sahi Lix, neden bana Jisung'u göreceğini söylemedin?" diye sordum.

Felix'in omuzlarını silkmesini izledim, "Ondan açıklama istedim ama beni bıçakladı hepsi bu." diyerek güldü, gözlerim kocaman açıldı, "Bıçak mı? Hepsi bu kadar mı? Aklını kaçırmış olmalısın, bu bıçaklamaydı. Hayatını tehdit ediyor!" diye bağırdım neredeyse bıkkınlıkla.

Felix tekrar kıkırdadı, "Peki, şimdi buradayım değil mi?" Sadece iyi olduğuna sevindiğimi bilerek başımı salladım.

***

Lee Felix'ten

Yarı rahat bir pozisyonda uyandım, gözlerim büyük olana çevrildi. Onu uyurken gördüm, bulunduğu pozisyona, içinde bulunduğu rahatsızlık miktarına bakarak kaşlarımı çattım, sadece kendimi kötü hissedebiliyordum.

Dün gece Changbin'e eve gidip dinlenmesini söylemek için elimden gelenin en iyisini yapmıştım çünkü son üç gün pek iyi uyumuş gibi görünmüyordu. Ama o itiraz etti ve eğer kalmazsa kaçırılacağımı söyledi. Ve o bunun olmasını istemezdi.

Telefonumu komodinden aldım, şaşırtıcı bir şekilde telefonumda hala %20'lik şarjım vardı.

Sadece açtım ve patronumdan, arkadaşlarımdan, aile üyelerinden, hepsi bana sağlığım ve durumum hakkında soru soran bildirimlere göz gezdirdim, dans menajerimden bir ay izin aldığımı söyleyen bir mesajı da gördüm.

Muhtemelen Changbin böyle yapmasını istemişti. Menajerim hoşgörülü bir insna değildi çünkü. Ama şu anki durumumu, çok acı çektiğimi ve özellikle de özümü bildiğim için bu halde dans edebileceğimi o da sanmıyordu. Sanırım..

"Lix? Uyandın mı?" Küçük temiz odada boğuk, derin bir ses yankılandı, huzursuz büyüğüme bakarak başımı salladım, saçları dağınıktı, gözlerini ovuştururken onu izledim.

"Felix taburcu olduktan sonra eve gidip pizza falan ısmarlamalıyız, ben bu hafta ve gelecek hafta için işten izin aldım!"

•Bounded•
17. Bölüm Sonu

-09.09.2022-

Bounded | 2Min [✓]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin