Lee Minho'dan
Seungmin ile birlikte dairesine geri dönüyorduk, ki bu oldukça uzun bir yürüyüş olacaktı. Ama şahsen umrumda değildi. Bir saat önceki küçük kazayı örtbas ettiği için kendimi hâlâ kötü hissediyordum.
Uzun boyluyla birlikte küçük küçük sohbet ediyorduk, şimdi yine farklı bir konuyu geçmiştik, hoşuma gidiyordu ondaki bir şey beni çekiyordu "Az önce için üzgünüm..." sessizce mırıldandım, karşılık olarak küçük bir baş hareketi yapmasını izledim.
Durdu, cevap vermekte tereddüt ederek "Tamam, bu senin ilk iş günündü, gerçekten kovulamanı istemiyorum..." bana baktı, elindeki poşetleri daha sıkı kavradı.
Gülümsedim ve titrek bir nefes aldım, içimde hapsolmuş suçluluk miktarı gerçek dışıydı, Seungmin'in bu sözleri duyduktan sonra bile bir şeylerin eksik olduğunu hissettim.
"Ciddiyim Minho... Arkadaşlığını seviyorum ve benim de konuşacak bir arkadaşa ihtiyacım var..." demişti. Yanaklarımın renginin koyulaştığını hissettim, içimi bir tür mutluluk kaplamıştı.
Küçük yorumuna ve sevimliliğine güldüm, kendimi biraz sakinleştirmek için durakladım. Seungmin yürümeyi bıraktığımı fark edene kadar yürümeye devam etti. Fark ettiğinde ise o da arkasını dönüp bana baktı.
Bu noktada oldukça çaresizdim, iri kahverengi gözlerine baktım, sıcak ve masumdular, küçüğüme gülümsedim, karşılığında sadece arsız bir göz kırpma aldım, şakayla güldüm, sonra onu kovalamaya başladım.
Biraz tanıdık bir parkta oturup dinlendik. "Bir dahaki sefere otobüse birlikte binmemiz gerektiğini biliyorsun!" başımı sallasam da 'Neden?' der gibi baktım.
"Pek çok sebep var ama eğlenceli olurdu, toplu taşıma eğlenceli hale getirirsek eğlencelidir, bazen de rahatlatıcıdır, ayrıca yürümek zorunda kalmazdık aha!" diyerek cevapladı.
Fikrinin harika olduğunu düşünerek başımı salladım. Saat 23:00 civarıydı ve gitmemiz gerekiyordu. Ama gece geç saatlerde parkta oturmaya devam ediyorduk uzaktan arabaların sesi geliyordu sadece.
Seungmin aniden kalkıp elimden tutup benide banktan kaldırdığında midemin kasıldığını hissetmiştim. Bana da tanıdık gelen, ancak çok net olmayan bir apartman doğru koşmaya başlamıştı.
Kendimi aptal gibi gülümserken bulmuştum, ama farkında bile değildim çünkü Seungmin'le takılmaya ve anı değerlendirmeye çalışmaya çok fazla meraklıydım.
Sonunda Seungmin'in apartmanına vardığımızı fark ettim, şifreyi tuş takımına girdi ve içeri girmeme izin verdi. Kafam karıştı çünkü sadece onu bırakmam gerekiyordu ama o ısrar ediyor gibi görünüyordu bu yüzden kabul edip içeri girmiştim.
Boya kokusu almaya başlamıştım. Etrafı incelemeye başladım son ziyaretimden beri bir kaç ufak değişiklikler olmuş gibi gözüküyordu.
Tüm koşuşturmalardan dolayı başımdan boncuk boncuk terler aktığını hissettim. Seungmin'in kapıyı tamamen açtığında yumuşak bir şekilde gülümseyip içeri girdim.
"Ya Seungmin benim burada ne işim var...?" Ayakkabılarımı ve paltomu çıkararak Seungmin'i takip ederken ürkek bir şekilde sordum "Ah, akşam yemeği yemedin, benimle akşam yemeği ye. Israr ediyorum, Song teyze normalde benim için fazladan yiyecek verir zaten..." diye yanıtladı.
Bugün gerçekten aç değildim ve yemek yiyecek havamda da değildim, "Aç değilim, yemek yemek istemiyorum..." diye ekledim, Seungmin arkasını döndü ve gözleri faltaşı gibi açılmış bir şekilde bana baktı.
Kaşlarını çattı, "Lütfen biraz ye, daha sonra acıkacaksın ve enerji için yemen gerek..." dedi yüksek sesle. Kafamı sallayıp Seungmin paket servis kutularını açarken sandalyelerden birine geçip oturdum.
Benim için bir paket pirinç açtı, hâlâ sıcaktı, bana ve kendisi için bir çift yemek çubuğu koyarken onu izliyordum. Bunu yaparken pirinç kabıma bolca et ve sebze de koymuştu.
Sadece gülümsedim, nasıl hissettiğimden emin değildim, nasıl hissedeceğimi bilmiyordum, düşüncelerimde kaybolmakla meşguldüm. Seungmin'in iç çektiğini duymamıştım, kollarını kavuşturmuştu.
Bana doğru yaklaşıp, yemek çubuklarını dudaklarıma bastırdığında irkildim. Gözlerimi doğrudan Seungmin'in gözlerine çevirdim, ona hiç bu kadar yakın olduğumu hatırlamıyorum.
Yanaklarımın kızardığını hissettim, bir şey yemeye çekinerek ağzımı açtım, endişeyle ağzımdaki pirincin tadını çıkardım. Ama odağım Seungmin'e kayıp duruyordu, dudağının kenarında biraz pirinç vardı.
Elimi uzatıp dudağındaki pirinç tanesini aldığımda Seungmin'in yanakları parlak pembeye dönmüştü. Ne yaptığımın farkına vardığımda özür dilemiştim. Yüzümün tekrardan ısındığını hissediyordum.
•Bounded•
20. Bölüm Sonu-10.09.2022-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bounded | 2Min [✓]
Fanfiction❝Hayatın iniş ve çıkışları vardır. Ne yazık ki Minho ve Seungmin birbirlerini kaybettiler. İkisinin de farklı istekleri vardı ama ayrı olduklarında, eski hayatlarına geri döndüklerinde her şey değişmişti. Başlangıçta herşeyin böyle olmasını istiyor...