❀ on dördüncü bölüm

565 95 10
                                    

❀ model, sarı kurdeleler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

model, sarı kurdeleler





Dakikalar önce yeni günün ilk dakikalarına girmiştik, uyuyamıyordum bu gece de. Yeonjun hyungun bir kaç gün önce beni çalıştırdığı soruların üzerinden geçiyordum. Matematikten düşük not almak istemiyordum. Haftasonu tatilinin son gününe girmiştik ve sınav yarındı. Ayrıca bu gece erken de uyumalıydım çünkü sınav saati uykumun gelmesini istemiyordum. Aksi takdirde sınav ortasında uykusuzluktan can çekişiyor olabilirdim.

Kafamı çevirip uyuyan Minho'ya baktım, onu izlemeye başladım. Rahat bir şekilde uyuyordu. Üşümemesi için üzerini örtmüştüm. Bir an, sadece kısa bir an onun yerinde olduğumu düşündüm. Kendimi Minho'nun yerine koydum. Yanımda olmayan ama sürekli arayan ve beni seven bir anne ve babam olabilirdi, bana her konuda yol gösteren bir abim olabilirdi, bir hayalim olabilirdi, bir evim bile olabilirdi... neden benim de böyle bir hayatım yoktu ki? Bulunduğum durumu hak edecek hiçbir şey yapmamıştım. İnsanlara imrenmek beni yoruyordu. Ama ilk kez Minho'nun, hayatımdaki sayılı insanlardan birinin yerinde olmayı dilemiştim. Böyle bir hayatım olması için her şeyi yapabilirdim. Belki Minho için kendi hayatı mükemmel olmayabilirdi ama benim için en iyisiydi... kendime çok üzülüyordum. Keşke kendi ailemizi seçebilme şansımız olsaydı.

Ama sanırım artık o kadar da kafama takmıyordum, emin değilim. Keşke ile başlayan cümlelerimin yerini artık neyse alıyordu: "Neyse, bunları düşünmemin bir faydası yok. Kendi hayatımı en iyi hale getirebilmek için çaba göstermekten başka şansım yok. Mutlu olacağım."

Sandalyenin tekerlekleri ile döndürdüm kendimi ve Minho'ya sırtımı döndüm. Test kitabındaki soruları çözmeye devam etmek istedim ama odaklanamıyordum.

Yeonjun hyung geldi aklıma. En fazla bir saat önce birlikte bahçede oturup konuşmuştuk. Neden moralinin bozuk olduğunu bilmiyordum ama şuan hala kötü hissediyor muydu merak ediyordum. Sohbet ettikten sonra hava esmeye başladığı için bahçeden çıkmıştık. Ama Yeonjun hyungu görmek istiyordum yine. Gidip odasının kapısını çalamazdım, ne diyecektim ki? Bir bahanem yoktu. Olmalı mıydı?

Üzerimdeki beyaz pijamalarımı düzelttikten sonra kalktım sandalyeden. Ayağımda Minho'nun yılbaşı hediyesi için bana aldığı koyunlu panduflarım vardı. Ayağımdan çıkartıp çıkartmamak arasında kararsız kalsam da çıkartmayıp odanın kapısını araladım ve çıktım odadan.

Ensemi kaşıyordum gergince. Saçlarımı düzeltme gereği duyup alnıma doğru parmaklarımla tararken karşımda kapısı kapalı duran Yeonjun hyungun odasına bakmayı kesip merdivenlere döndüm. Salonun ışığı yanmıyordu, aşağısı karanlık görünüyordu. Belki tekrar bahçeye çıkmıştı olabilirdi. Gidip bakmalıydım.

Kendime neden diye sormuyordum. Neden Yeonjun hyungu görmek istiyorum, neden merak ediyorum, neden şuan bahane arayıp yanına gitmek istiyorum? Belki neden diye düşünürsem, bazı şeyler daha kolay olabilirdi benim için. Ama tek yaptığım anlık hareket etmekti. Hiçbir zaman sonrasını düşünmemiştim zaten. Ya da böyle yaparsam sonucunda ne olur diye sormamıştım kendime. Bu sanırım benim en büyük sorunumdu.

homeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin