❀ sam smith, too good at goodbyes
Bakışlarım telefonu ile konuşurken eli çenesini okşayan çocuktaydı, tam karşımda duruyordu kendisi. Changbin'in aradığını söylemişti telefonunu açmadan önce. Hem konuşuyor, hem de bir şeyleri düşünüyor gibiydi. Gözlerini tek bir noktaya dikmişti çünkü Yeonjun.
Kahvaltımızın üzerinden sadece bir saat geçmişti. Akşam gitmeye karar verdiğimiz seansa daha çok vardı ve bu süre gelene kadar birlikte vakit geçirebilirdik. Yani öyle düşünmüştüm ama Yeonjun'un karşı hattaki sese "Hemen geliyorum." yanıtını vermesiyle ofladım.
Kısa kesmişlerdi konuşmayı. Yanıma doğru gelirken telefonunu kapatıp ceketinin cebine koymak için elini cebine soktuğunda, yere düşen minik bir şeyi fark ettim. Elini rastgele cebine koyarken cebinden düşen şeyin ne olduğunu bilmiyordum, koltuktan kalkıp düşen şeye doğru eğildiğimde, "Ah, düşmüş mü?" dedi benden önce davranarak. "Fark etmemişim."
Yerden aldığı gibi düştüğü yere koydu elindeki şeyi. Ama ne olduğunu görememiştim. Oldukça küçük bir şeydi. Ne olduğunu sormayacaktım. Çünkü görmemi istemediğini anlamıştım biraz, aceleci tavrı ile. Sorun değildi.
"Hazırladığımız sunum dosyasını Changbin'e götürmem gerekiyor." Hala koltukta oturan bedenimin önünde durup eğildi, saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Beni bekler misin? Hemen gidip geleceğim."
"Hemen mi?"
"Acele etmeye çalışacağım, oyalanmadan ona verip sana geleceğim. Bana haber vermeden bir yere gitme, lütfen." Gülümsemişti sonra bu halime. Yeniden bana doğru eğildiğinde bir eli çenemi kavrarken başımı kaldırmamı sağladı. Dudaklarıma hafif bir öpücük bıraktığında aldığım nefesi verememiştim. Bunu aniden yapmamalıydı. Ona söylemiştim kaç kere. Ama beni heyecanlandırmayı sevdiğini biliyordum.
Koltuktan kalkıp kapıya kadar ona eşlik ettim. Yaslandığım kapı girişinde ceketinin üzerine montunu giyen sevgilimi izliyordum. Bahsettiği dosyayı salondaki çekmecelerden birine koyduğu için odasına çıkmasına gerek kalmamıştı. Changbin'in gelip alamadığını, dersi olduğunu söylemişti. Sunumunu nasıl unutabilirdi ki? Şaşırmıştım.
Motorunun anahtarını cebinden çıkardığında sanki uzun bir yolculuğa çıkıyormuş gibi hissediyordum. Halbuki yarım saat bile sürmeyecekti gidip gelmesi. Kapıdan uzaklaşıp basit bir vedalaşmanın ardından o motoruna binene dek onu izledim. Önce kaskını taktı kafasına, sonra kısa deri montunu düzeltip motorunu çalıştırdı.
İtiraf etmeliyim ki motor onu iki katı fazla havalı gösteriyordu. Deri giymeyi sevdiğini anlamıştım zaten. Çoğu ceketi deriydi. Ama deri pantolon giydiğini hiç görmemiştim. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Aşırı iyi görüneceğini hayal edebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
home
Fanfictionçiçeklerimiz kurumuş. senin gittiğinden belli, boynu bükük onların da. sanki benimle beraber senin yasını tutuyorlar. kardeşim de seni özledi. iki haftadır her gün geceleri yavaşça, sesini çıkarmadan yatağıma gelip benimle uyuyor. sen gittiğinden be...