❀ gracie abrams, stay
İki yıl önce, bir pazar sabahıydı. O zamanlar on altı yaşında lise ikinci sınıf öğrencisiydim. Saat sabahın dokuzuydu ve deli gibi uykum vardı. Ama duyduğum sesler izin vermiyordu uyumama. Ne yapacağımı bilmeden öylece durmaya devam etmiştim yatağımın içinde. Kulaklığımı taksam müzik sesinden uyuyabilirdim ama sesleri bastırıyordu müziği. Annem onu sevmediğini söylüyordu bağıra bağıra. Babam bunu duymak istemediğini söylüyordu. Annem ayrılmak istiyordu, babam beni vermeyeceğini söylüyordu. Dava açıp mahkeme yolu ile işi çözelim diyordu annem, babam uğraşmak istemediğini söyleyip kendisi ile kalacağımı söylüyordu. Peki bana neden sormuyorlardı ne istediğimi?
Anlaşamayan iki insanın yollarını ayırması kadar doğal bir şey yoktu tabii ama beni düşünmüyorlardı. İkisi de velayeti almak istiyordu ama bana fikrimi sormuyorlardı bile. Bu konu yüzünden tartışmaları beni sevdiklerini göstermiyordu ki? Aksine, tam aksiydi.
"Papatya çayı yaptım, en sevdiğinden."
Üzerimdeki pikeye daha sıkı sarıldım. "Hasta olmak istemiyorum." demiştim aynı anda. "Sınavlar yaklaşıyor."
"Boşver şimdi sınavları. Çayını iç."
Minho'nun dediğini yapıp ilk yudumumu aldım çaydan. Kokusuyla birlikte tadı da harikaydı. Salonda oturuyorduk. Minho pijamaları ile yanımdaydı. Üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkartıp bana temiz bir kaç kıyafetinden vermişti. Minho'nun kıyafetleri bana biraz küçük geldiği için abisinin tişörtü ve eşofmanını giymiştim.
Minho yastığını kafasının altından çıkardı. "Birlikte bir şeyler yiyelim mi? Ben çok acıktım."
Kafamı salladım. Ben de açıkmıştım doğrusu. Minho'nun evinde herhangi bir utangaçlığım yoktu ama abisinden çekindiğimi fark etmiştim. Buraya ne zaman gelsem o da evde olurdu ve karşılaşırdık. Herhangi bir diyaloğumuz olmamıştı. Sadece selam veriyordum görünce, o da veriyordu.
Minho mutfağa doğru yürüdü. Yanımdan kalktığında anında bir boşluk hissettim, kafamı çevirip onu izlemeye başladım, mutfakları amerikan tarzıydı. Dolaplar bembeyaz, fırın ve buzdolabı ise siyahtı. Köşede geniş bir cam olduğu için içerisi oldukça aydınlıktı. Minho'nun odası ile abisinin odası karşı karşıyaydı. Minho kapalı alanda kalamadığı için sürekli açık bırakırdı odasının kapısını. Evin camları açık olurdu sürekli, kapalı olan sadece giriş kapısıydı.
Minho ben kendim anlatana kadar bana hiçbir şey sormayacaktı, bunu biliyordum. Sadece iyi hissetmem için ne gerekiyorsa yapacaktı ve ben uygun olduğumda ona anlatacaktım, bu hep böyle olurdu.
"Abi, bizimle bir şeyler yemek ister misin? Otur sen de. Hazırlıyorum şimdi."
Şimdi hatırlamıştım ismini, Yeonjun'du. Hafif uzun, siyah saçlarını toplamıştı dağınık bir şekilde. Siyah boğazlısının uçlarını pantolonun içine koymuş, siyah gömlek giymişti üzerine. Ceket giymeyecekti sanırım ama hava soğuktu. Bunu ona söylemek istedim ama vazgeçtim. Kafasını salladı iki yana "Dışarı çıkacağım şimdi." ve bakışları Minho'dan sonra bana dönmüştü, göz göze gelince başımla selam verdim hızla. "Merhaba, hyung."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
home
Fanficçiçeklerimiz kurumuş. senin gittiğinden belli, boynu bükük onların da. sanki benimle beraber senin yasını tutuyorlar. kardeşim de seni özledi. iki haftadır her gün geceleri yavaşça, sesini çıkarmadan yatağıma gelip benimle uyuyor. sen gittiğinden be...