❀ on sekizinci bölüm

563 98 64
                                    

❀ one direction, 18

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

one direction, 18








"Abim evdedir." dedi Minho zile basarken. Evin içinde yankılanan zil sesini duyabilmiştik. Çok iyi hissediyordum, sınavım güzel geçmişti. Geçerli bir not almak bir yana, yüksek bir not bile alabilirdim. Minho'nun şaşırmadığım gibi sınavı çok iyi geçmişti, tam not alacağını düşünüyordu. İlk dönem veya geçen senelere kıyasla sanırım benim de alacağım en yüksek matematik ders notum bu olacaktı.

Yeonjun hyungu görme heyecanı ile dolup taştığım o dakikalarda, kapı açıldı nihayet. Gülümseyerek açan kişiye baktığımda asılı kaldı gülümsemem dudaklarımda, bu kişi Yeonjun hyung değildi. Bae noona bize kapıyı açmıştı.

Bu his kıskançlık mıydı gerçekten? Kıskançlık bu kadar kötü bir his miydi? Korkunçtu, korkunçtu çünkü tarif edemediğim bir şekilde rahatsız hissetmeye başlamıştım.

Minho içeri adımlayınca onunla birlikte ben de içeri girdim, kapıyı kapattı Minho. "Hoşgeldiniz," dedi bize gülümseyerek bakan Bae noona. "Sınavınız nasıl geçti?"

Ona yanıt vermedim, benden bir yanıt beklemiş miydi zaten emin değilim. Ya da beklemiş olabilirdi, bilmiyorum. Sadece kötü hissediyordum. Yeonjun hyungu görmeyi beklerken onu görmek mutlu etmemişti. İkisi tek başına yine ders mi çalışıyordu? Onlar çok mu yakındı? Ya da Yeonjun hyung onun da başını okşuyor muydu?

Salona ilerlediğimizde Minho ile karşı karşıya oturduk koltuklarda. Minho ile konuşmaya başlayan Bae noona da Minho'nun yanına oturdu. Koltuğa oturduktan bir kaç saniye sonra kalktım vazgeçerek. Yeonjun hyung evde değil miydi? Neredeydi? "Ben lavaboya gideceğim." dedim Minho'ya ithafen. Bilmiyorum, belki de Minho anlamıştı rahatsız olduğumu ya da şuan Bae noonayı görmeyi beklemediğimi; çünkü dudaklarını birbirine bastırıp kafasını sallamıştı sadece.

Merdivenlerden çıkınca nefesimi seslice verdim. Odasının kapısı açık olan Yeonjun hyung henüz ortalıkta görünmüyordu.

Minho'nun odasına girince yatağın üzerine oturdum. Kapıyı kapatmıştım. Sırtüstü uzanırken telefonumu elime alıp herhangi bir arama olup olmadığına baktım. Anlıyordum sanırım, o gün yaptığımız son telefon konuşmasında onu ne kadar kırdığımı şimdi anlıyordum. Bana beni sadece arkadaş olarak görmediğini söylemişti. Ben ise bunun ne anlama geldiğini düşünmeden konuşup onu kırmıştım. Bu konuda da kötü hissediyordum. Beni o günden sonra aramamıştı bir daha. Bir hafta olmuştu bile. Aramasını istiyordum. Yanıt verip en azından bir özür dilemeliydim.

Empatiydi bunun ismi, değil mi? O hoşlandığı kişiden duyduğu kırıcı cümlelerden sonra kötü hissediyor olmalıydı. Aynı cümleleri ben hoşlandığım kişiden duysaydım... Tanrım... ağır konuştuğumu nasıl fark edemedim?

Üzerimdeki sweati çıkarıp kahverengi hafif bir kazak giydikten sonra odanın penceresini açtım. Saçlarımı alnımdan iterken bahçeyi seyrediyordum. Sakindi etraf. Tek katlı ev doluydu bu sokak, bu ev de o yan yana dizilen sitelerdeki evlerden biriydi. Kendi evimde bulunan siteler iki katlıydı, bizimki de iki katlıydı. Üç kişilik bir aileye iki katlı ev yetiyordu fazlasıyla. Yani, bir zamanlar olan bir ailenin üç bireyine yetiyordu. Şimdi ise o ev, tek kişilik bir genç için çok büyüktü.

homeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin