❀ mehro, chance with you
Minho'nun yanına doğru koştum hiç düşünmeden. Hala lavaboda olmalıydı. Merdivenlerden çıkarken endişeli miydim bilmiyordum. Attığı mesajın sebebini anlayabilmek için Minho'ya gösterecektim mesajı. Çünkü ben anlayamamıştım, benden özür dilemişti. Ne yapmalıydım? Neden veda mesajı gibi yazmıştı? Bana mı öyle gelmişti?
Minho'nun odasına girdiğimde banyoya yöneldim. Kapıyı tıklattığımda Minho sesini çıkarmadı. "Minho, benim. Sana bir şey göstermeliyim. Minho?"
Herhangi bir ses gelmeyince kapıyı daha sesli ve hızlı çalmaya başladım ama içeriden herhangi bir ses gelmiyordu. "Minho! İçeride misin? Minho!"
"Soobin, buradayım." diyen Minho'nun sesi ile arkamı dönüp kapının önünde duran ona baktım. "İyi misin?" diye sordu yanıma gelirken. "Bir şey mi oldu?"
Yanına yürüdüğümde odasından dışarı çıktık, Yeonjun hyung ile Changbin hyung da bulundukları yerden ayrılıp yanımıza gelmişti. Bakışlarımı onlardan çekip telefonumu açtım ve babamın attığı mesajı Minho'ya gösterdim. "Bu ne demek? O ne demek istemiş Minho?"
Minho kaşlarını çattı. Elimdeki telefonu aldığında ekrana baktı ve bakışları beni buldu. "Ben... bilmiyorum." dedi ama kafasını çevirip abisine bakmıştı direkt.
Yeonjun hyung Minho'nun elindeki telefonu yavaşça kendi eline alırken ekrandaki mesajı okudu. Changbin hyung biraz geride durup bizi izlerken sessizliğini koruyordu. Bulunduğu durumu anlamamış olmalıydı. Tamamen yabancı kalmıştı.
"Önce arayalım onu." dedi Yeonjun hyung. Telefonumu bana uzatırken kafamı salladım. Rehbere girip babamın ismine tıkladığımda telefonu kulağıma götürdüm. Çalıyordu. Yanıt vermesini beklerken gözlerim yerde geziniyordu. Yaklaşık on beş saniye sonra aramama yanıt verdi babam, hafifçe yutkundum.
"Baba?"
Biraz hışırtı sesinden sonra "Soobin," diyerek başladı konuşmaya. Sesi mırıldanıyormuş gibi, oldukça yavaş çıkıyordu. "Bu ev çok sessiz, oğlum."
Konuşmak istiyordum ama kekelemekten korkuyordum. Kafamı yerden kaldırıp Minho'ya baktım. Kaşlarını çatmıştı. Dudaklarımı aralayıp basit bir yanıt verdim. "Öyle olmalı."
"Gelmeyecek misin oğlum?"
Cümle sonuna eklediği kelime canımı acıtıyordu. Bana bu kelimeyi içten bir şekilde söylediğini hatırlamıyordum bile. Sorusuna yanıt vermeyince başka soru daha ekledi. "Yanıma gelir misin?"
"Neden gelmemi istiyorsun?"
Sadece telefonda konuşmak bile zordu. Sesini duymak bile başımı ağrıtıyordu. O iyi değildi, farkında değil miydi?
"Evine dönmeni istiyorum, oğlum."
Telefonu kulağımdan indirdim ve ses deliklerini parmağımın ucu ile kapattım. Beni izleyen üç çift göze çevirdim kafamı. "Eve dönmemi istiyor." dedim fısıldayarak. Ağlamak üzereydim. "Ne yapmalıyım bilmiyorum... ne yapmalıyım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
home
Fanfictionçiçeklerimiz kurumuş. senin gittiğinden belli, boynu bükük onların da. sanki benimle beraber senin yasını tutuyorlar. kardeşim de seni özledi. iki haftadır her gün geceleri yavaşça, sesini çıkarmadan yatağıma gelip benimle uyuyor. sen gittiğinden be...