1 yıl sonra...
Uğur üst üste koyduğu iki koliyi küçük odaya sokunca odaya bir bakış attı. "Cam tarafı olmaz, güneş gözüne girerse uyanır... Kapı dibi de olmaz, orospu çocukları gelip, götlerini yırttığında uyanır. O zaman odanın ortası."
Uğur kendi kendine mırıldanırken çoktan odaya getirttiği büyük beşiği sürüyerek odanın ortasına getirdi. Odanın halısını serdi, perdelerini taktı, çoktan aldığı oyuncakları oyuncak sepetine doldurdu. Peluş oyuncakların bazılarını beşiğin içine, bazılarını ise odaya öylesine yerleştirdikten sonra ara koridorun katına taşıdığı tekli koltuğu sıkıca tutup, kaldırdı.
Koltuğu da beşiğin tam yanına koyunca yüzündeki gülümsemeyle odaya baktı. "Çok güzel oldu lan. Vallahi bayıldım," Uğur, bacağına sürtünen Çakıl'ı fark edince onu kucağına aldı ve başını sevdi. Çakıl'ı kısa bir süre önce yanlarına almışlardı. "Baban nerede, kızım?"
"Uğur!"
İsmini o tanıdık sesle duyunca gülümsemeden edemedi. Hızlı adımlarla alt kata inince Bora'yla karşılaştı. Ellerindeki torbaları salonla birleşik mutfağın tezgahına koymuş, buzdolabına girecekleri ayarlıyordu.
Uğur sessiz adımlarla Bora'nın arkasına ulaşıp, kollarını onun beline sardı ve ensesine öpücük kondurdu. "Odayı hazırladım, görmek ister misin?"
Bora gülümserken olduğu yerde döndü ve kollarını Uğur'un boynuna doladı. "Bu kadar hevesli olmanı anlıyorum Uğur'um ama daha Maria'yı evlat edinebileceğimiz bile kesin değil... Daha sonra üzülmeni istemiyorum."
Uğur ve Bora bir ay önce, Yunanistan'da evlenip, geri ülkelerine dönmüşlerdi. Ancak Yunanistan'da geçirdikleri o kısa zaman bir yetimhaneye uğramışlardı. Uğur ise gözleri parlak mavi, saçları ise siyaha yakın kıvırcık olan bir kız bebeğini çok sevmiş, evlat edinmek istemişti. Müge, üniversitede tanıştığı birkaç arkadaşıyla bu konuyu konuşuyordu ancak evlat edinmeleri kesin değildi. Uğur ise bunu umursamadan küçük bebek için oda düzenlemiş, ona neredeyse bir oda dolusu oyuncak almıştı.
"Olsun," Uğur alnını Bora'nın alnına yasladı ve derin bir nefes verdi. "Ben hazırlayayım da, geri kalanı önemli değil. Olmadı gider kaçırırız, çok şey etme sen."
Bora güldü ve başını sallarken, "Tabii," dedi, keyifle. "Daha sonra burnumuz Yunan karakollarından çıkmasın."
"O elin gavurları bize hiçbir şey yapamaz," dedi Uğur, kaşlarını çatarken. "Hem onları hala sevmiyorum. O gün görmedin mi? Tüm yemeklerimiz çalmışlar, sonuna 'ki' ekleyip, bizim yöresel yemeklerimiz diyerek etrafta dolaşıyorlar. Yemin ederim o ülkede iki gün daha duramazdım."
Bu Bora'yı daha da güldürürken kapı çalındı. Uğur suratını asarken, "Eğer o şerefsiz abinse yeminim olsun benden dayak yiyecek," diye homurdandı ve kapıyı açmaya gitti. Kapıyı açınca gördüğü beşliyle yüzünü ekşitti. "Siz yine niye geldiniz lan?"
"Aaa," dedi Baran, ayıplarcasına. "Kardeşlerin kırk yılda bir evine geliyor, sende böyle mi davranıyorsun? Hiç yakıştıramadım sana."
Uğur sinirli yüz ifadesiyle beşlinin içeri girmesini izlerken, "Farkındaysanız her gün evimizdesiniz," dedi, imayla. "Hani biz yeni evli çiftiz falan ya. Tabii yine siz bilirsiniz."
"Of kes be. Bir yıldan fazladır evlisiniz siz, sırf siktiğimin kağıdında yeni gözüküyor diye yeni evli olmuyorsunuz." Çınar umursamaz bir tavırla kendini salondaki koltuklardan birine attı ve sigarasını çıkartıp, yaktı.
Uğur Çınar'a ters bir bakış atıp, hemen Müge'nin yanına oturdu ve, "Eee, bizim iş ne oldu?" diye sordu. "Alabilecek miyiz Didem'i?"
"Onun adı Maria!" diye bağırdı Bora, mutfaktan.
"O yunan adı! Türk adı olarak Didem olacak, o daha düzel," Uğur sigarasını yakarken Müge'ye göz kırptı ve başını salladı. "Cevap verecek misin kızım?"
"Çabalıyoruz oğlum, sabırlı ol be," dedi Müge, bıkkınlıkla. Uğur günde elli kere kendisini arayıp, hep aynı soruyu sorduğundan artık bıkmıştı. "Başka bir ülkeden çocuk evlat edinmek basit mi sanıyorsun sen? Bin bir türlü evrak lazım, o, bu lazım. Ayarlıyorum işte, sabırlı ol biraz."
Uğur asık suratıyla sohbete girişmiş Yaşar ve Azad'a döndü. Onları tam olarak affedeli birkaç ay olmuştu. Affettiğinde ise eski yakınlıklarına, hiçbir şey olmamış gibi dönmüşlerdi.
"Göztepe'nin yarın maçı var. Dört bilet alabildik, gelecek misin, Uğur?" diye sordu Azad.
Uğur, mutfaktaki Bora'ya bir bakış atıp başını salladı. Onu evde yalnız başına bırakmak istemiyordu ancak maça gitmeyi de çok istiyordu. Maç bittiği gibi eve gelirim, oyalanmam. Şu bir yılda Uğur daha çok Bora'ya bağlanmış, onun yanından ayrılmaz olmuştu. İşten eve, evden işe gidiyor, hiçbir yerde oyalanmıyordu. Müge sayesinde bir muhasebecide işe başlamıştı ve durumları iyiydi. Bora ise hala insan içine çıkmaktan çekindiği için çalışmıyor, evden üniversitesini okuyordu.
Uğur kendi hallerinde takılan arkadaşlarına bakma gereği duymadan geri mutfağa girdi ve bir şeylerle uğraşan Bora'ya tekrardan arkadan sarıldı. "N'apıyor benim yavrum?"
Bora, kabın içindeki kremşantiyi çırparken, "Tatlı yapıyorum." diye cevapladı.
Uğur onun ellerini tutup, Bora'yı kendine çevirdi ve kendini ona iyice bastırdı. "Bırak şimdi tatlıyı. Yarın Göztepe'nin maçı varmış, gideyim mi yavrum? Maç bittiği gibi gelirim."
Bora dudaklarını birbirine bastırırken başını salladı. "Şu değişik kutlamalara katılma ama. Hep kadınlar oluyor orada."
Bu cümle Uğur'u gülümsetirken Bora'nın dudaklarına ufak bir öpücük kondurdu. Bora fazla kıskançtı ve bunu gün geçtikçe daha da belli ediyordu. Fakat bu Uğur'u rahatsız etmekten çok eğlendiriyordu. Ondan başkasını gözü görmezken, Bora'nın kıskanınca somurtkan halleri çok hoşuna gidiyordu. Kimden Uğur'u kıskanırsa durmadan somurtuyor, huysuzca konuşuyordu. Ondan ilerisine gitmiyordu zaten. Bir yıldır değişmeyen şeylerden bazılarıydı bu. Bora hala terbiyesini ve kibarlığını bozmuyor, kıskançlıktan küplere binse bile o kişiye karşı nazikçe konuşuyordu.
"Benim gözüm senden başkasını görüyor mu be güzelim?" diye mırıldandı Uğur, duygu yüklü bir ses tonuyla. "Ama istersen maça bile gitmem, evde izlerim. Senden önemli değil."
Bora'nın bakışları yana kayınca suratını elleriyle kapatıp, alnını Uğur'un omzuna yasladı. Uğur'un bakışları mutfakla birleşik salona kayınca beş arkadaşının da kendilerini izlediğini gördü. Kaşları çatılırken, "Ne izliyorsunuz lan?" dedi, sertçe. "Ayı mı oynuyor?"
"Yok, senin beyciliğini izliyorduk," dedi Baran, alayla. "Vallahi senden beycisi mezarda be bremin. Maça gidelim dedik, çıplaklar kampına değil."
Diğerleri buna gülmeye başlarken Çınar, anıra anıra gülen Baran'ın kafasına sertçe vurdu ve, "Komik mi lan?" diye sordu, sinirle. "Gitmiyorsun lan maça falan. Oturuyorsun evde."
Baran hayretle Çınar'a bakıp, yalvarmaya başlarken bu sefer gülen taraf Uğur oldu. Baran ve Çınar aylar önce çıkmaya başlamıştı. "N'oldu lan götüm? Hayvanlar gibi anıra anıra gülüyordun, götün mü tutuştu?"
"Ya Çınar," dedi Baran, ağlamaklı bir ses tonuyla. "Yemin ederim yoluna kırmızı-sarı halı sererim. Gideyim maça ya, lütfen."
"Allah belanızı vermesin," Müge başını eğerken gülmemek için kendini sıkıyordu. "Hepiniz birbirinizden betersiniz."
"Sesini kes, önüne dön," dedi Çınar, kaşları çatık bir şekilde. "Ben sana evde göstereceğim beyciyi. Beyciymiş..." Çınar homurdanarak telefonunu çıkartıp, öylesine bakınırken Baran hala yalvarıyordu.
***
E bu kadar huzur fazla, asıl konuya giriş yapıyorum ben o zaman.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Erkek Güzeli | boyxboy
Romance- TAMAMLANDI - Bir keko, aşık olduğu feminen oğlan için kendini değiştirecek miydi? "Kalbi hassas olana ağır gelir dünya..."