Bazı anlar vardır hayatta. Öylesine spontane gelişir ki ne yapacağını bilemez insan. O anların bir kısmı umut verir diğerleriyse umudu çalar. Biri gün gibi aydınlıkken diğeri gece kadar karanlıktır. İşin tuhaf yanı aydınlık olanı unutup karanlık olanı ebediyen hatırlıyor olmamızdı. Şimdiyse durum tam tersiydi. Bana olan şey Simge'nin de başına gelmişti ve o dün olanları hatırlamıyordu.
Simge'nin uyanması üzerine hepimizde bayram havası oluştu. En başta laf dalaşına girdiğim Ali'ye bile sarılmıştım o anın mutluluğuyla. Sonra kime sarıldığımın farkına varıp geri çekilmiş ve kocamın kolları arasındaki yerimi almıştım. O sırada Dağhan'ın Ali'ye olan bakışlarını da yakalamıştım elbette. 'Çekeceğin var,' diyormuş gibi bakıyordu yeşil gözleri.
Tüm bu mutluluğun ardından Simge yeniden uykuya dalmıştı. Damarlarında kurt zehri dolaşıyorken bu kadar uzun süre uyanık kalması bile mucize sayılırdı. Hatta ben Simge'nin benden daha güçlü bir kurt olacağına inanmaya başlamıştım. Çünkü ben dönüştüğüm zaman onun kadar bile uyanık kalamamıştım.
Şimdiyse odamızdaydık. Dağhan'ın göğsüne başımı koymuş, perdesini kapatmadığımız pencereden dışarıyı izliyordum. Güneş yarım saat kadar sonra doğacaktı. Ufukta hafiften belirmeye başlamış olan kızıllık inanılmaz bir manzara sunuyordu. Gecenin en karanlık anının güneş doğmadan hemen öncesi olduğu söylenirdi ve biz şu an o karanlığa şahitlik ediyorduk.
"Sanırım Simge'ye bir teşekkür borçluyum," diyen Dağhan ile bakışlarımı pencereden ayırıp sağ kolumun üzerinde yükseldim. Koluna dökülen bir kaç tutam saçla titredi Dağhan. Yandan bile oldukça çekici görünüyordu ve ben düzgün burnuna dokunma isteğime karşı koymadım. Sol elimin işaret parmağını, kaşlarının arasından burnunun ucuna kadar ilerlettim. Arada bir kendi bunuma da bu şekilde dokunurdum. Farklı bir alışkanlıktı ama burnumun düzgün olması hoşuma gidiyordu.
"Neden?" diye sordum sessiz olmaya çalışarak. Odada yalnızdık belki ama bu ev kurt kaynıyordu ve ben bu saatte birilerini uyandırmak istemiyordum.
"Hiçbir zorunluluğu yokken bize yardım etmek için bu yolu seçti. Çok cesurca bir şey bu."
Her hangi bir şey söylemedim. Onun yerine gülümsedim. Dağhan yeniden uzandı yatağa ve ben de göğsüne başımı yerleştirdim çok beklemeden.
Güneş, ışığını yavaşça dünyaya bahşederken doğa onun ışığıyla bir kez daha can buluyordu. Gecenin en karanlık anının gün doğumundan hemen önce olması, doğanın bize en karanlık anlarımızda bile bir umut ışığı olduğunu anlatmasıydı belki de.
Güneşin doğrudan yüzüme yansıttığı ışıkla kamaşan gözlerimi kapattım. Kolumu Dağhan'ın beline biraz daha dolayıp daha çok sokuldum yanına. Onun da kolları, beni içine sokmak istercesine sarmalamıştı bedenimi.
"Yarın arayacak mısın Şevket Dayı'yı?" diye sordum. Gözlerim hala kapalıydı ama halimden şikayetçi değildim.
"Evet," diye cevap verdi Dağhan kısaca. Bir süre ikimiz de sessiz kaldık. Sonra Dağhan, "Nerede olduklarını öğrendikten sonra yüz yüze konuşmak için yanlarına gideceğim," diyerek sessizliği bozdu.
Aklıma takılan soruyu sormadan önce başımı salladım. Göğsüne dayalı olduğu için onu tam olarak onaylayamadığım hissine kapılmıştım.
"Peki ya burası ne olacak?"
Sorduğum soruya karşılık derin bir nefes aldı Dağhan. "Sıla'ya emanet edeceğim. Ali'ye bırakırsam muhtemelen Baran'la ikisi birbirine girer. Sende biliyorsun, pek iyi anlaşamıyorlar."
Sözlerine karşılık güldüm. Gerçekten de o ikisi hiç anlaşamıyordu. Yıldızları bir türlü barışmamıştı ve bu şekilde devam ederse de barışacağa benzemiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY ||Tamamlandı||
FantasyZengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde bulur. Gündüzlerin rutininden öyle bıkıp usanmıştır ki geceleri dışarı çıkıp ormana gider ve macera...