Küçük kız, bacaklarını koltuktan sarkıtmış etrafa yabancı bakışlar atıyordu. Aslında bakışlarında aşinalık gizliydi fakat geçen zaman onu yabancılaştırmıştı.
"Al bakalım." diyerek kızın, Alya'nın eline bir bardak su sıkıştırdı Kumsal. Onu eve getirmiştik. Ormanın ortasındaki bu ev en başta bir hapishane olarak kullanılmıştı. Sonrasında benim yuvam olmuştu ve şimdi de en ihtiyacımız olduğu anda yardıma kaşan dost rolünü üstlenmişti. Pek çok farklı işlevle de olsa her daim hayatımızda bir yer edinmeyei başarıyordu.
"Teşekkürler." dedi Alya belli belirsiz. Bir yudum su içti. Kendine geleli daha yarım saat oluyordu. Güneş en tepeye tırmanmıştı çoktan. Esasında saatlerdir Alya'nın başında bekliyorduk Kumsal ile birlikte.
Solumdan gelen dirsek darbesiyle birlikte kızın üzerine diktiğim gözlerim Kumsal'a kaydı. Sorgularcasına baktım ona. Neden böyle bir şey yapma gereği duyduğuna anlam verememiştim.
"Kızın üzerine diktin gözlerini. Rahatsız olabilir." dedi kulağıma eğilerek. Ona hak verdim. Alya'ya o kadar dikkatli bakmıştım ki rahatsız olma ihtimali oldukça yüksekti. Nitekim onun umurunda olduğumuz söylenemezdi. Sanki biz yokmuşuz gibi davranıyordu. Uzun zamandır kimseyi görmemiş olmasından kaynaklanıyor olabilirdi bu.
"Alya?" dedim dikkatini çekmek için. Ona teyze demek bana fazlasıyla tuhaf geliyordu. Hoş, ben tuhaflığın kitabını yazmıştım ama yine de bir şeyleri garipsiyordum. Sanırım asıl tuhaf olan da buydu.
Alya bana döndü. Tek kelime etmeden gözlerime dikti ela gözlerini. Kahverengi saçları biraz dağınıktı ama, ince telli olduğundan olsa gerek, kötü durmuyordu. Dört yaşındaki bir çocuğun görüntüsü vardı, bu durumda onun kötü olma ihtimali yoktu. Hangi çocuk kötü olurdu ki zaten?
"Kendini nasıl hissediyorsun?"
"İyiyim."
Alya'nın tek kelimelik cevabı üzerine Kumsal girdi lafa. Açıkcası ona minnettardım. Eğer Alya'yla kendi başıma iletişim kurmak zorunda kalsaydım muhtemelen birbirimize bakmaya devam ediyor olurduk.
"Karnın aç mı?"
"Hayır."
"Peki her hangi bir ihtiyacın var mı?"
"Yok."
Bu kızın tek kelimelik cevapları beni deli edecekti.
"Köye gitmek ister misin?" diye sordu Kumsal. Alya durdu. Bu kez kesin bir yanıt vermeden önce düşündü. Sonrasında ilk kez uzun bir cümle kurdu.
"O bana kızgın değil mi?"
"Kim?" diye soran bu kez bendim. Alya'yı anlamakta güçlük çekiyordum.
"Pera."
"Annem sana neden kızgın olsun ki?"
Alya bakışlarını kaçırdı. Bizim dışımızdaki her yere baktı. Elimi gözünün önünde sallayana kadar da aynı şekilde devam etti.
"Neden annemin sana kızgın olduğunu düşünüyorsun?" diye yineledim sorumu.
"Çünkü benim yüzümden mutsuz oldu."
Anlamamıştım. Alya'nın neden kendini suçladığına anlam veremiyordum.
"Bunda senin suçun yok ki." derken buldum kendi. Anneannem ve dedemin tutumu tamamen kendileriyle alakalıydı. Alya'nın, onların davranışları yüzünden kendini suçlaması çok saçmaydı. Kaldı ki annem onları bile affetmişti. Neden şimdi kardeşine öfkeli olsundu?
"Ama eğer ben bu durumda olmasaydım onu seveceklerdi." diyerek itiraz eden kıza sen salaksın dercesine baktım. Sonrasında bir şeylerin dank etmesini sağlamam gerektiği düşüncesiyle konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY ||Tamamlandı||
FantasyZengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde bulur. Gündüzlerin rutininden öyle bıkıp usanmıştır ki geceleri dışarı çıkıp ormana gider ve macera...