8. BÖLÜM - KADERLE OYNAMAK

3.6K 313 10
                                    

Mutluluk... Tanımı nasıl yapılır? Nedir mutluluk? Bize nasıl hissettirir? Ya da sorulması gereken en önemli soru; insanı ne mutlu eder?

Bizim mutluluğumuz hiç bir zaman kesin olmamıştı. Kalbimiz hep birbirimiz için attı ama katıksız bir şekilde gülmedik ikimiz de. Şimdiyse en beklenmedik anda ağzım kulaklarıma doğru yol almış ve kalbim kanatlanıp uçacakmışçasına hareketlenmişti.

Fidan Nine'nin sözleri bizde en başta şok etkisi yaratmıştı. Bu kadının ciddi olup olmadığını sorgulamıştım en başta. Bu gerçeği algılamakta zorlandım bir süre. Ardından bakışlarım Dağhan'a çevrildi. En az benim kadar şaşkın bir biçimde bakıyordu ve ağzını açıp tek kelime etmiyordu.

"Ne?" diye bir nida döküldü dudaklarından en nihayetinde. Benimse yarı çatık, yarı kalkık olan kaşlarım hala daha burada olanları algılamaya çalıştığımın göstergesiydi. Gözlerim, orman bakışlara kilitlenmişti pür dikkat. O bakışların bana çevrilmesini diliyordum içten içe. "İyi de nasıl? Bunu nasıl bilebilirsin?"

Dağhan'ın sözleri karşısında tepki dahi veremedim. Aynı şekilde düşünüyordum ama Fidan Nine aynı düşüncede olmasa gerek sözleriyle ortaya yeni bir bomba bıraktı.

"Ben mi anlatacağım size nasıl çocuk yaptığınızı?"

En nihayetinde bir tepki verebilme başararak başımı Fidan Nine'ye çevirdim utançla. Kadının arsızlığı karşısında ne diyeceğimi bilemedim bir müddet.

"Siz nasıl bilebilirsiniz bunu?" dedim düşüncelerimi dile getirerek. Sesimden bile anlaşılan şaşkınlık bütün bedenimi esiri etmişti.

"Fidan Nine her şeyi bilir Pera. Onu sorgulaman bir şeyi değiştirmeyecek. Onun yerine mutlu olmalısın, bir bebeğin olacakmış." Elini koluma koymuş, mutlu olmam için beni ikna etmeye çalışan kişi Mine'ydi. Bakır rengi saçlarından biri burnunun yanından sarkıyordu ama bu durum onu rahatsız etmişe benzemiyordu.

"Yeter bu kadar tatava yaptığınız. Pera ve Dağhan benimle geliyor. Sizlerse işlerinizin başına dönüyorsunuz." Fidan Nine'nin otoriter sesi eşliğinde çevremizdeki herkes dört bir yana dağıldı. Yanımızda yalnızca Şevket Dayı ve, "Tüh be! Kocasından ayırırdım ama kız hamile çıktı," diye hayıflanan Miraç kalmıştı. Hepimizin gözleri ona döndüğündeyse, sırıtarak bize el sallamış ve yanımızdan uzaklaşmıştı. Onun gidişinin ardından yaşlı kadının peşine takıldık.

Bizi, eski olduğu her halinden belli olan bir çadıra getirdi. Diğerlerinin çadırlarının yanında oldukça yıpranmış görünüyordu. Emindim ki bu kadına yeni bir çadır vermek istemişlerdi ama huysuz ihtiyar bunu kabul etmemişti. Zira çadırı yüz yıl öncesinden kalmışsa şaşırmayacaktım.

Diğerlerinin peşi sıra içeri girdim ve Fidan Nine'nin bana gösterdiği mindere oturdum. Çadırın içi de eski eşyalarla döşenmişti. Yaşlı kadının olduğu bir kilometre öteden anlaşılacak bir görüntü sergiliyordu bu çadır. İçeride garip bir tütsü kokusu vardı. Sanki vanilya gibiydi ama tam olarak da değildi.

İçerisini incelemeyi bırakıp yaşlı kadına çevirdim bakışlarımı. Onun gözleri zaten bendeydi. Sanki burada sadece ben ve o vardık ve diğerleri eski birer anının silik görüntüleriydi.

"Nasılsın?" diye sordu Fidan Nine. Anlamayarak yüzüne baktım. Bize bir açıklama yapması gerekirken nasıl olduğumu sorguluyordu. Tereddütle cevap verdim sorusuna.

"İyiyim."

Verdiğim cevapla gözlerini kapatıp başını salladı. Yanında duran kaseye uzanıp onu önüne çekti ve tek kelime daha etmeden gözlerini kapatıp kendini izole etti. Kalabalıklar arasındaki yalnızlığımı anımsatmıştı onun bu tavrı. Bir zamanlar ben de bu şekilde izole ederdim kendimi. Sonraları o kalabalıklara meydan okumaya başlamış, nefret dolu bakışlara sebep olmuştum. Tek tük insan sevmişti beni o çiftliğe gelene kadar. Sevgiyi geç öğrenmiş ama sımsıkı kavramıştım.

DOLUNAY ||Tamamlandı||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin