14. BÖLÜM - HÜZÜN

1.8K 162 8
                                    

Pera'nın Ağzından...

Selim'in sorusu üzerine zihnimi istila eden sorular silsilesinden bir türlü kurtulamamamın sebebi büyük ihtimalle Alexandra'nın da en az benim kadar şaşkın oluşuydu. Onun şaşkınlığı cadılığınayken benimki laneti yapanın defterin sahibi olma ihtimalineydi. Eh elbette Alexandra'nın da bu yeteneğe sahip olabileceğini göz ardı edemezdim. Zira o defteri gördüğüm anda Alexandra'nın ailesinde bir cadı olabileceği ihtimalini düşünmeye başlamıştım.

"Cadı diye bir şey yok ki." dedi Alexandra. Masum olduğuna ikna edecek kadar çocuksu bir saflığı vardı. Oysaki insanların yaşadıkları karakterlerinin şekillenmesinde büyük rol oynardı. Ben buna örnek verilebilecek yegane insanlardandım ve Alexandra'nın anılarını boşuna görmediğimi düşünecek kadar da zekiydim. Sadece tüm bunların nedenini anlayamıyordum.

Burada olmamın sebebi neydi?

Neden düşmanımız Asaf ile uğraşıyordu?

Kime ne yapmıştık da o cadıyı düşman edinmiştik?

Öyle çok soru vardı ki aklımda, Demir'in, bitse de gitsek tavrını ancak fark edebilmiştim. Selim'in sözleri onu bir an olsun şaşırtmanıştı. Tüm bunlardan haberdar olabileceği gerçeği bir tokat gibi çarptı yüzüme.

"Elini uzat." diye direktif verdi Selim. Çekingence geriye doğru attığım adım üzerine gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı. O sırada tüm bunları umursamayan Demir, bir ağacın dibine çöktü. Kopardığı bir ot parçasını dudaklarının arasına sıkıştırdı ve gözlerini kapatıp başını ağaca yasladı. Şu duruşuyla bir sanat eserini andırdığını söylememek haksızlık olurdu.

Demir hakkındaki düşüncelerimden bir gram olsun pişmanlık duymazken hafifçe iç çektim. Bu davranışıma öfkelenememek beni delirtmiyordu bile. Alexandra duygularımı ele geçirmişti ve kendimi aptal gibi hissetmem işten bile değildi.

"Sakin ol." diyen Selim ile bakışlarım yeniden onu buldu. Koyu sarı saç tutamları alnına dökülmüştü. Sakalları uzamış, yüzünün yarısını kaplamıştı. Kahverengi gözlerinin verdiği güvene tutunmak istedim. Nitekim çok geçmeden, "Sana zarar vermek gibi bir niyetim yok Alexandra." demesi üzerine çekingence uzattım elimi ona. Büyük ellerinin içinde kaybolan elim, sıcacık oldu. Oradan yayılan sıcaklık bedenime ufak bir titreme dalgası yaydı. Kalbim aheste aheste bu sıcaklığa kapılırken saf bir güç hissettim göğsümün ortasında. O an için her şeyi yapabilecekmişim gibi geldi bana.

"Alexandra, cadılar varlar." diyerek elimi bıraktı Selim ve anında buz kesti parmaklarım. Göğsümdeki güç öylece kayboldu ve ben kendimi bir boşlukta hissettim. "Ve sen de onlardansın, bizdensin."

Dejavu hissi benliğime işledi. Kurtların varlığını, dahası bir kurt olduğumu öğrendiğimde hissettiklerim bir kez daha ruhumu ele geçirdi. O hisse karşılık tepkim deli gibi ağlamaktı benim fakat Alexandra ne kadar saf, olduğunu bir kez daha kanıtladı bana. Dudaklarım iki yan doğru genişlerken dudaklarımdan dökülen sözcükler bana ait olamayacak kadar masumdu. Nitekim bana ait de değillerdi.

"Gerçekten mi? Bir cadı mıyım? Büyü yapabilir miyim? Nasıl yapacağım? Bana sen mi öğreteceksin? Cadılar için mektep var mı? Ama kimse bana bir şey söylemedi bu konuda. Sen nasıl anladın bir cadı olduğumu?"

Hissettiğim o çocuksu neşe inanılmazdı. Bu yaşta bu kadar saf kalmayı nasıl başarmıştı bu kız? Bu zamandaki bütün kadınlar böyle miydi? Gerçi bu ihtimal doksanlı yıllarda bile imkansızdı ama Alexandra bana bu şekilde düşündürüyordu. Tertemiz bir benliği vardı kızın. Hissettiğim masumiyet bana inanılmaz bir haz veriyordu. İhtiyacım olan buymuş gibiydi ve bunu her hissedişimde Alexandra'ya karşı olan düşüncelerimde zayıflama söz konusu oluyordu. Her duyduğuna inanması ve çabucak kabullenmesiyse beni deli ediyordu. Biraz sorgulasa içim rahatlayacaktı gerçekten. Muhtemelen bu saflığı yüzünden başına kötü şeyler gelecekti, benim zamanıma göreyse çoktan gelmişti ve ortalığı karıştırmıştı.

DOLUNAY ||Tamamlandı||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin