"Çok sıkıldım." dedim elimdeki taşı ileri doğru fırlatırken. Taş, karların içine gömüldü.
Şubat ayının başındaydık ama bulunduğumuz yer sebebiyle her yer karla kaplıydı. Penceremden baktığımda adeta bir kartpostalı andırıyordu manzara ve ben bunu her ne kadar sevsem de hayatı zorlaştırdığını da göz ardı edemiyordum. Yalnız insanlar için değildi bu zorluk, daha çok hayvanlar içindi. Kışın yiyecek bulmakta çok zorlanıyorlardı ve ben bu şekilde rastladığım hayvanlara olabildiğince yardım etmeye çalışıyordum. Hatta bahçeye bir kulübe yapmıştım ve merkeze gittiğimizde bulduğumuz bir yavru köpeği buraya getirmiştim. Şimdi sıcak bir yuvası vardı. Annemin de izniyle onu şimdilik yanımda tutuyordum ama yaz geldiğinde kendi yuvasına yerleşecekti. İsmine ise daha karar vermemiştim.
"Ben de." diyerek bana eşlik etti Demir. Benim aksime üzerinde kalın bir mont vardı ve biz kafayı yemiş iki insan olarak bu soğukta dışarıda oturuyorduk.
Evin önüne oturmuştuk. Verandaya bile çıkmak gelmiyordu içimden, sokağa açılan kapının önünde durmuş öylece gelip geçeni izliyorduk. Miraç ve Sinan okuldaydılar. Annem ise şu an çekilemeyecek kadar öfkeliydi. O yüzden onu evde bırakmıştık. Kaçabileceğimiz en uzak mesafenin evin önü olmasıysa ayrı bir ironiydi. Babam işe gitmişti ve beni annemle bırakmıştı. Biz ise öylece duruyorduk burada.
"Selam." diyerek yanımıza geldi Gökçe. Hiç yadırgamadan bizim gibi bağdaş kurdu yere. Kalın giysilerine rağmen titriyordu ama evden dışarı çıkmaya da gocunmuyordu. Böyle zamanlarda kurt olmayı gerçekten seviyordum.
İleri doğru bir taş daha fırlatırken, "Merhaba." dedim.
"Nasılsın?" diye sordu Demir, Gökçe'ye istinaden.
"Sıkılıyorum. Tamam, burası iyi güzel de ne yalan söyleyeyim her gün aynı şeyleri yaşamak pek güzel değil. Bir de evde yalnız olunca hiç çekilmiyor."
Başımla onayladım onu. Sıla'nın ve Simge'nin de gün içerisinde köyde olmaması elbette ki onun sıkılmasına yetiyordu. Koca evde yalnız kalmak pek de hoş değildi.
"Yalnız olmadığında da çekilmiyor." dedim.
Arkamdan gelen ayak sesleriyle geriye döndüm. Annem ellerini beline koymuş bir şekilde karşımda duruyordu. Karnı kendini belli edecek kadar büyümüştü ve beş ay kadar sonra minik kardeşim bizimle olacaktı. Kendisinin ultra utangaç olmasıysa bizi merakta bırakıyordu. Kimi kız olacağını düşünüyordu, kimi erkek ama ben bir karar verememiştim. Küçük bir kız kardeşim olmasını isterdim elbette ama umudum tüm bu olaylar bittikten sonra doğmasıydı. Böylece biz çok daha kaliteli bir hayat sunabilecektik ona.
"Bir şey mi oldu anne?" diye sordum.
"Sıkıldık diyorsunuz ya ondan geldim." dedi annem. Duyuları normalde olduğundan daha keskindi. Ben doğacağım zaman da böyle olmuş babamın anlattığına göre ama bu kez daha farklıydı. Belki de olayların değişiminden kaynaklanıyordu tüm bunlar çünkü o zamanlarda pek çok kayıp verilmişti ve geri alınması gereken bir köy vardı. Şimdiyse Alexandra vardı karşımızda ve derdi sadece Demir'di, elbette aracı olarak beni kullanması oldukça sinir bozucuydu. Annemse bu durum karşısında pençelerini çıkarmıştı ve tamamıyla koruma içgüdüsüyle hareket ediyordu. Önceden daha çok ağlamaklı, şimdiyse öfkeli olmasının sebebi buydu. Normalde içinde tuttuğu duyguları dışarı çıkıyordu.
"Nasıl yani?" diye sordu Gökçe. Annem ona ters bir bakış attı ve söylediklerini duymamazlıktan geldi.
Hadi ama anne, üç ayda bile hala alışamadın gittin şu kıza. Ne sanıyordu anlamıyordum. Gökçe'nin düşman olmadığını anlayalı çok olmuştu ama o hala bu şekilde davranıyordu. Derdinin ne olduğuysa muammaydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY ||Tamamlandı||
Viễn tưởngZengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde bulur. Gündüzlerin rutininden öyle bıkıp usanmıştır ki geceleri dışarı çıkıp ormana gider ve macera...