Uzun zaman olmuştu bu karanlığa girmeyeli. Aslında sadece bir hafta önce karanlığın yansıttıklarıyla yüzleşmiştim fakat zifiri karanlığı aylardır görmüyordum. Burası oldukça değişmişti. Eskisi gibi bir boşluktan ibaret değildi mesela. Her yerde gölgeler cirit atıyordu. Alexandra'nın egemenliğinden kurtulunca eski hayatlarına geri dönmüşlerdi ve şu an bana bakan o boş gözler pek de hayra alamet değildi. Belki de Alexandra gerçekten burasının mihenk taşıydı. O olmadan devasa bir kaos hüküm sürüyordu burada.
"Cadıııı!" dedi garip gölge. Olmayan burnuna rağmen kokumu aldığından emindim. Siyah ağzını açtığında keskin dişleri ve iğrenç balçık göründü. Siyah balçık, sanki gölgenin rengi siyah değilmiş gibi kendisini belli ediyordu.
Gölgeler üzerime doğru gelmeye başladı. O an kendimin bile hayret edeceği o şeyi düşündüm: keşke Alexandra burada olsaydı.
Onun için üzülmüştüm. Asırlarca bu iğrenç yaratıklarla yaşamıştı ve muhtemelen defalarca kez onlar tarafından saldırıya uğramıştı. En nihayetindeyse onları kontrol etmenin bir yolunu bulmuştu ve onları buraya adım atan her cadıdan uzak tutmuştu. Şimdiyse o yoktu ve gölgeler doğruca üzerime geliyordu.
"Olduğunuz yerde kalın." dedim ellerimi iki yana açarak. Bir an için durduklarında beni dinleyeceklerini umut etmiştim fakat öyle olmadı. Daha bir şevkle geldiler üzerime. Gölgelerden birisi koluma dişlerini geçirdiğinde acıyla haykırdım ve onu savurdum. Diğerlerine çarpan gölgenin yeniden ayaklanması uzun sürmedi. Nitekim benim kolum pek de iyi durumda değildi. Siyah balçığa bulanmıştı ve etimi delip geçen dişler sebebiyle derin yaralar açılmıştı.
"Ssen bise emir veremessssssin cadııı." dedi bir başka gölge. Saldırgan, tehlikeli ve soğuktular. Onların arafta sıkışıp kalmış masum insanların ruhları olduğunu bilmeseydim eğer canlarına okuyabilirdim fakat benim hislerim vardı. Birilerine, bana zarar verse dahi zarar vermek bana göre bir şey değildi. Bu yüzden de gölgelerle iletişim kurmaya çalışıyordum ama pek de işe yaradığı söylenemezdi.
"Size emir vermiyorum. Sadece yardım istiyorum." dedim. Yine kar etmedi ve bu kez birden fazla gölge dişlerini etime geçirdi. Acı daha fazlaydı. Bacaklarımdan, kollarımdan ve bedenimin farklı bölgelerinden, gölgelerin balçığına bulanmış kanım akıyordu. Beni öldürmek istiyorlardı. Daha doğrusu benimle beslenmekti niyetleri.
"Kraliçe bisssii aç bıraktıııı. Şşşiiimmdi karnımısssıı doyurma samanııı."
"Alexandra'nın yaptığının cezasını bana mı keseceksiniz yani?" diye sordum. Olmayan vicdanlarına oynamak ne kadar doğruydu tartışılırdı. Eğer bu durumun etikliğinden haberdar olsalardı şu an yara bere içinde olmazdım.
"Ssen sssadece yemekssssiiinn."
"Aman ne güzel." diye mırıldandım. Bu yaratıkların beni yemek istediği tescillenmişti artık. Bense burada oturmuş beni öldürmelerini bekliyordum. Alexandra onları nasıl kontrol edebilmişti anlamıyordum. Eğer bunu bilseydim ben de yapabilirdim ve Alya'yı bulmak daha kolay olurdu. Tabi bir de yemek olmaktan kurtulurdum.
Gölgeler yeniden üzerime gelmeye başladığında yeni bir acı dalgasına hazıladım kendimi. Yeniden bedenime yapıştılar ve çirkin dişleriyle etimi yardılar. Bir tanesinin hedefiyse direkt olarak boynumdu. Acıyla haykırırken onu yakalamam bir oldu. Parmaklarımın arasında can çekişen gölgeyi gören diğerleri korkuyla geri çekildiler. Refleks olarak yaptığım bu hareketin işe yaraması inanılmazdı.
"Şimdi." diyerek her birinin üzerinde gezdirdim bakışlarımı. Garip bir biçimde parmaklarımın arasındaki gölgedeydi odakları ta ki ben konuşana kadar. "Bana Alya'nın nerede olduğunu söyleyeceksiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY ||Tamamlandı||
FantasyZengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde bulur. Gündüzlerin rutininden öyle bıkıp usanmıştır ki geceleri dışarı çıkıp ormana gider ve macera...