Bölüm İthafı: Kainatkusu
Vedalardan nefret ediyordum. Nitekim hayatın olmazsa olmazlarından birisiydi veda etmek. Bazen ölüm bizi zorlardı ve gidenin ardından yalnızce elveda demek kalırdı. Bazense bile isteye ayrı düşerdik. Hayatın getirileri bazen oldukça acımasız olurdu.
Çevreme göz gezdirdim. Birbirlerine sarılan insanların umutları gözlerinden okunuyordu. Hepsi bir gün kavuşacağız diyerek bırakıyorlardı birbirlerini, oysa bunun garantisini kimse veremezdi. Aralarından bazıları ölecekti, belki ben bile ölecektim. Bunu bilmiyordum ama karşımda bana umutla bakan kıza iyi olacağıma dair söz vermekten de kendimi alamıyordum.
"Bak söz verdin, iyi olacaksın." dedi bir kez daha Kumsal. Gözlerindeki o ifadede hem tehdit hem de umut vardı. Hüzünse hep oradaydı ve bir türlü silinmek bilmiyordu.
"İyi olacağım. Her şey bittiğinde Antalya'ya götüreceğim seni, tıpkı söz verdiğim gibi." dedim. Bu onu biraz olsun yatıştırmıştı. Söylediğim sözlerin yalan olabilme ihtimalini göz ardı ettim. Eğer bunu yapmasaydım daha fazla endişelenecekti.
"Keşke sen de gelseydin."
Annemin sözleriyle sağıma döndüm. Babamın burayı bırakmayacağını bildiği için ona bunu söyleme zahmetine girmemişti ama bana umutla bakmaktan geri durmuyordu. Acaba babamla ne kadar ortak noktamız olduğunun farkında mıydı? Ya da eğer kardeşim olmasaydı onu buradan göndermenin imkansız olduğunun...
"Gelmeyeceğim anne. Burada kalmalıyım."
"İnatçı keçinin tekisin." diye homurdanıp ayağını yere vurdu. Güldüm. Sonrasında gidip ona sımsıkı sarıldım. Anne kokusu dedikleri o kokuyu içime çektim doyasıya çünkü uzun bir süre onu göremeyeceğimi biliyordum. Asıl sorun o uzun sürenin ne kadar uzayacağıydı.
"Bu bana birisini hatırlattı." diyerek anneme takıldı babam. Kesinlikle haklıydı. Hayatımda annem kadar inatçı birisiyle tanışmamıştım daha önce, elbette ben istisnaydım.
"Senin de ağzına laf vermeye gelmiyor."
Babam koca bir kahkaha attı. Annemi kendine çekip sarıldı o da. Bu kez sevgili kardeşimin kıskanmaması şaşırtıcıydı. İçinde bulunduğumuz durumun o da farkındaydı anlaşılan.
Yaşadığımız şey gerçek anlamda bir kaostu. İnsanların acı çektiği garip bir dönemdi bu ve şu an söylediğimiz tüm o şeyler, yaptığımız espriler her şeyi şakaya vurma çabamızdan başka bir şey değildi. Ciddiye alırsak, en azından şu an için, ayrılmamız daha zor olurdu ve bir şekilde aklımız sevdiklerimizde kalırdı. Esasında engellemeye çalıştığımız şey buydu.
Kumsal'a bir kez daha sarıldım. Çiçek bahçesini anımsatan kokusunu içime çektim. O ise başını boynuma gömmüştü ve küçük bir öpücük bırakmıştı oraya. Bense saçlarını öpmüştüm.
Saçlarını seviyordum. İpek gibi yumuşacıktı, insan dokunmaya kıyamıyordu. Pek fazla insanda bulunmayan o kızıl sarı arasındaki renk tonlamasıysa oldukça güzeldi. Ama asıl sebep bu değildi. Saçlarını seviyordum çünkü ona aitlerdi. Ona ait olan her şey eşsizdi. Sesi, kokusu, saçları, dokunuşu...
Elimden çekiştirilmemle Kumsal'dan uzaklaşıp elime baktım. Alya'ydı. Küçük eliyle parmaklarımı kavramış bana bakıyordu.
"Bir şey mi oldu?" diye sordum. Onunla aynı hizaya gelmek için eğildim. Ela gözlerindeki buğu beni şaşırtmamıştı. Sanki hüzünlü gibiydi. Onu anlıyordum çünkü biz aynıydık. İkimiz de olmamız gereken yaşta değildik ve bunu asla değiştiremeyecektik. Üstelik onun durumu daha kötüydü. Ben bu şekilde üç yıl yaşamıştım yalnızca fakat o yirmi küsür senesini bu halde geçirmişti. Kendisini berbat hissettiğinden emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY ||Tamamlandı||
FantasíaZengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde bulur. Gündüzlerin rutininden öyle bıkıp usanmıştır ki geceleri dışarı çıkıp ormana gider ve macera...