22. BÖLÜM - SELİM'İN MİRASI

1.9K 154 16
                                    

Loş ışık odayı aydınlatıyordu. Kalın perdelerden içeriye çok az ışığın sızıyor olması uyuma isteğimi arttırıyordu. Bense bu isteğe direnebilecek gücü kendimde bulamıyordum. Gözlerimi açmak gelmiyordu içimden. Uyandığımda karşılaşacağım şeyi biliyordum. Her günün aynı geçtiğinden yakınırken şimdi farklı bir güne uyanmak korkutucu geliyordu bana.

Sağıma döndüm. Örtüyü bacaklarımın arasına alıp sarıldım. Yastığımın yatağımdan düşmüş olmasını önemsemiyordum. Yastığa hiç ihtiyaç duymamıştım çünkü. Zaman öldürmek deyimi tam şu anda benim için gerçek oluyordu zira zamanın geçmesini ve vaktin gelmesini iple çekiyordum. Bir yandan da o ipi kesmek geliyordu içimden. Bazen zamanı kontrol etmeyi istiyordum ve şimdi o anlardan birisindeydim.

"Asaf!" diye seslenen Demir'i duymazdan geldim. Emindim ki Miraç'ı ve Sinan'ı zorla göndermişti evden. O ikisi çoğu zaman okula gitmeye üşeniyordu ve bu sırada devreye Demir giriyordu. Bir keresinde Miraç ona, 'Dırdırcı anneler gibi davranıyorsun.' demişti. Eh, haklıydı da, tabi bu sözlerinin ardından Demir'den sağlam bir yumruk yemekten de kaçamamıştı.

"Asaf!" diye seslendi bir kez daha Demir. Yine duymazdan geldim onu. Bir süre daha seslenip sonrasında bıkacağını söyleyemezdim ama çünkü Demir çok inatçıydı. Ve bir insan olmasına rağmen fazlasıyla da güçlüydü. Aşağı inmediğim her an buraya gelip beni sürükleyerek götürme ihtimalini güçlendiriyordum.

"Asaf!"

Demir bir kez daha seslendiğinde dayanamadım ve ben de on aynı şekilde karşılık verdim.

"Sus artık! Uyumaya çalışıyorum!"

Bir süre ses gelmedi. Ardından merdivenlerden ayak sesleri duyuldu ve çok geçmeden odanın kapısı açıldı.

"Sen mi kalkarsın ben mi kaldırayım?" diye sordu Demir. Hala daha gözlerimi açmamıştım ama kaşlarının çatık olduğunu tahmin edebiliyordum.

"Ben de kalkmayayım sen de kaldırma." dedim. Mırıltım umurunda dahi olmamış olsa gerek kalın perdeleri açtı. Odayı dolduran ışıkla birlikte gözlerimi kısarak baktım ona. Gözlerim ışığa alışmamış olduğundan dolayı tam olarak açamıyordum.

"Kalk hadi. Kahvaltı et, bugün büyük gün." dedi Demir. Tepemde zebellah gibi dikilmemiş olsaydı onu daha çok sevebilirdim.

Başımı yatağa gömdüm ve belli belirsiz mırıldandım.

"Aman ne büyük gün."

Ne söylediğimi anlamadığından emindim. Ben bile garip bir homurtu dışında bir şey duymamıştım.

Başıma inen darbeyle bir nida eşliğinde kafamı kaldırdım. Tepemde dikilmekte olan adam yastığımı omzuna atmış bana bakıyordu.

"Deve kuşu gibi saklanıyorsun ama seni uyarayım başını sakladın diye tamamıyla ortadan kaybolmuş sayılmazsın."

Sözleri garip bir şekilde bilgece gelmişti. Bunun sebebi bu sözleri söylerken yüzünde mimik oynamamış olması mıydı yoksa benden yaşça beş yüz sene kadar yaşlı olması mıydı kararsızdım.

Demir omzumu iteledi ve ben kenara kaydım. Yatağa oturduğunda yerimde doğruldum ve yüzünden de anladığım o ciddi konuşmanın gelmesini bekledim.

"Seni anlıyorum." dedi Demir. Doğrudan gözlerime bakıyordu. Kucağında duran yastığı avuçlarının arasında ezdiğini fark edebilmiştim göz ucuyla.

"Ne?" diye bir tepki verdim. Ne söylemek istediğini anlamamıştım.

"Seni anlıyorum çünkü ben de aynı yollardan geçtim. Gerginsin, korkuyorsun ve kendini buraya kapatmış saklanarak tüm bunların çözüleceğine inanıyorsun. Sen deve kuşu değilsin Asaf."

DOLUNAY ||Tamamlandı||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin