Şimdi düşünüyordum da, 'Kimim ben?' sorusuna cevap bulamazdım. Şımarık, zengin kız mıydım? Ailesi tarafından sevilmeyen bir çocuk muydum? Yoksa dikkat çekmeye çalışan birisi miydim? Ama aslında tüm bu soruların cevabı basitti. Ben hepsiydim; şımarık ve zengindim, ailem tarafından sevilmemiştim ve hep onların dikkatini çekmeye çalışmıştım. Peki ya şimdi kimdim? Ben Pera'ydım. Tüm bu gerçeklerle büyümüştüm ama içimdeki çocuk bir türlü büyümemişti. Hep gerçekten sevileceği anı beklemiş, onu sevecek kişiyi aramıştı. Şimdiyse elini tuttuğum bu adam onun aradığı kişiydi. Onu daima sevecek olan kişi...
Uluma köyde yankılandığında, üçümüz de sesin geldiği yere baktık. Evlerden hiçbir şey göremiyorduk ama insan refleksleri de bu şekilde çalışıyordu işte.
Dağhan'ın, "Babam ve Belçim düello yapacak. Ölümüne," demesi üzerine hızlı adımlarla oraya ilerledik. Ensemden kuyruk sokumuma doğru bir ürperti geçerken, tüylerim diken dikendi. Samet Dayı'nın kazanmasını dilemekten fazlası gelmiyordu elimden.
Çocukların oynadığı alan darmadağın olmuştu. Salıncaklar yerlerinden sökülmüş, tahteravalliler kırılmıştı. Eskiden gülücüklerin dolup taştığı, küçük atışmaların olduğu bu yerden bir fırtına geçmişti adeta. Her yer yanıyordu.
Dağhan yerde yatıyordu ve tanımadığım bir adam bir ayağıyla göğsüne bastırıyordu. Dağhan'ın bedeni yaralarla kaplıydı ve o yaralardan aktığını tahmin ettiğim kanlar toprağı kaplamıştı. Alevler etrafı kaplamıştı.
Haftalar öncesinde görmüş olduğum o görüntü belirdi yeniden gözlerimin önünde. O zaman bunu umursamamıştım, saçma bir halüsilasyon olarak yorumlamıştım. Sonrasında unutulup gitmişti. Ama şimdi bunun bir vizyon olduğunu anlıyordum.
Yanımdaki adamın elini daha sıkı tutup yeşil gözlerine baktım. Sakindi ve kendinden emindi. Yeşil gözleri benimkilerle buluştuğunda güven verircesine gülümsedi Dağhan. Bunun üzerine elini daha da sıkı tuttum. Onu kendime çekip, herkesin duyabileceğini umursamadan, "Ne olursa olsun sakin ol," diye fısıldadım. Herkesin odak noktası Samet Dayı ve Belçim olduğundan bizi duymadıklarını düşünüyordum. Dağhan başıyla onayladı beni ama yine de her ihtimale karşı elini tutmayı bırakmadım. Sanki bıraksam oraya atlayıp Belçim'e saldıracakmış gibi geliyordu. Gerçi gördüğüm vizyonda dövüştüğü kişi bir erkekti. Hatta daha önce gördüğüm birisiydi...
Gözlerim, vizyonumdaki adamı aradı. Dönüşüm geçirmeyen çok az kişi vardı ve vizyonumdaki adam onlardan birisi değildi. Eğer buradaysa dönüşmüş olmalıydı.
Kurtlar bir daire oluşturacak şekilde sıralandığında biz de çembere katıldık. Belçim ve Samet Dayı o dairenin ortasındaydı. Henüz dönüşmemiş olan kadın, kırlaşmış olan saçlarına rağmen oldukça dinç görünüyordu. Bunun, lanetin bir etkisi olduğunu Asaf Dede'yle tanıştığım zaman anlamıştım, lanetten etkilenmeyen kurtlar lanetli olanlara göre daha kısa süre yaşıyordu. Lanet, onlardan ayda bir gece çalıyordu ama onlarca gece hediye ediyordu bunun karşılığında. Ve tabi onlarca da acı...
Belçim'in yüzü yavaşça uzadı. Kemikleri kırıldı birer birer ve o acıyla haykırdı. Giysileri, parçalar halinde yere düşerken kürkü bedenini kapladı. Neredeyse Sıla'nınki kadar açık renk olan tüyleri, her yeri kaplamış olan alevler arasında parladı. Ondan bu kadar nefret etmesem görünüşüne hayran kalabilirdim.
Samet Dayı ise onun dönüşümünü sabırla beklemişti. Sonra ikisi, güreş yaparmışçasına birbirlerinin etrafında döndüler. Göz dağı vermek istiyorlardı adeta birbirlerine ama ikisinin de boyun eğmeye niyeti yoktu. Buradan birisi canlı çıkacaktı, umarım o kişi Samet Dayı olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY ||Tamamlandı||
FantasyZengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde bulur. Gündüzlerin rutininden öyle bıkıp usanmıştır ki geceleri dışarı çıkıp ormana gider ve macera...