27

597 52 34
                                    

İkilem- Güneş batarken

Dua'm belli, duyan belli.

İnsan yaşadığı mutlu anlarda saate bakmayı aklına getiremeyen, andan; saatten, dakikadan dünyadan uzaklaşan bir canlıydı. Öyle bir durumdu ki sevdiklerimizle geçirdiğimiz zaman, günler asırlar yüzbinlerce ışık yılı gibi hissettirilen zaman dilimi, aslında kısacık bir dakikaya tekabül edebiliyordu.

Aynı şekilde ızdırap çektiğimiz, sinemizde acı barındırdığımız anlar ise geçmek bilmezdi. Bir an önce kurtulmak isterdik o andan.

Bugün ikinci şıkta belirttiğim gibi sıkıntıdan patladığım bir saatlik bir sunum yapmıştık Su ile. Projemizin tamamlanması içimden serin bir oh çekme isteği doğuruyordu.

Dörde on kala en yakın camide öğle namazımı eda edip eve girmek için otobüse binmiştim. Yorucu bir günün ardından birkaç metre yandaki yeşil renkli bir evde nefes alan yeşil gözlü bir kızın nefes aldığını bilmek, onunla aynı havayı soluduğumu bilmekten daha rahatlatıcı ne olabilirdi ki?

Yirmi dakikalık yolun bir kısmını pencereden dışarıyı izleyerek, bir kısmını ise Duanın şu anda ne yaptığını hayal ederek geçirmiştim.

Otobüs ineceğim durağa gelince yavaşça yerimden kalktım ve fazla kalabalık olmayan otobüsten indim. Duraktan eve gitmek dokuz on dakika sürüyordu. Fakat bugün acelem yoktu, hava da diğer günlere nazaran çok soğuk olmadığı için adımlarım yavaş yavaş evime doğru ilerliyordu.

Birden kulağımı dolduran tanıdık çocuk sesiyle adımlarım durakladı. "Daha yükseye Duyaa, daha yükseyee!"
Eğlenen çocuk sesinin az ötedeki parktan gelen Nur'un sesi olduğunu duymamla kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Nur buradaysa Dua da buradaydı, Duya diyordu zaten. Duya.

Adımlarımı hızla parka yönelttim. Parkın gıcırdayan paslı kapısını açıp içeri girmemle gözüme ilk çarpan salıncakta sallanan, üzerinde kırmızı bir mont Ve bere olan, saçları iki yanda örgülü olan Nuru gördüm. Sonra ise onu sallamaktan yorulmuş olan, kıpkırmızı olmuş Duayı gördüm.

Geldiğimi farketmesiyle Nur ufak bir çığlık atıp salıncağı ayaklarıyla yere sürüyüp durdurdu ve yanıma doğru koştu. Eğilip onun seviyesine indim ve kollarımı kocaman açıp onu karşıladım.

Sarılırken bir yandan da Pays diyordu o peltek konuşmasıyla. Kollarımdan ayırıp suratına mutlulukla baktım. "Prensesim sen kocaman olmuşsun?"

Büyük bir övgü almış gibi öndeki iki tavşan dişini göstererek güldü."Evet tabiki büyüdüm Pays. Sıla öğyetmenim büyümenin çok doyal olduğunu, fücudumuzun gelişme zamanında olduğunu söyledi."

Ufak bir şaşkınlıkla baktım suratına. "Yaa öyle mi? Demek sen okula gidiyorsun? Afferin sana prensesim benim."

Bir yandan elini tutmuş salıncağa götürürken göz ucuyla Duaya bakıyordum. Nur'la bana dalmış bir şekilde bakarken ona baktığımı farketmesiyle hemen eski haline dönmüştü. Ama sanki şey gibiydi.. hayal kurar gibi?

"Evet Pays, anaokuluna gidiyorum. Altı yaşımdayım ben biliyoy musun?"

Salıncakta sallarken bir yandan da konuşuyordu, konuşkandı ama geveze bir çocuk değildi. Büyümüş de küçülmüş dedikleri cinstendi.

"Biliyo musun Pays Duyanın sevdiği biyi vay!"

Düşüncelerimden dediği son şeyle hızlıca ayrıldım. Kim ne zaman nasıl niçin? Allah aşkına birden böyle şeyler söylemeseler olmaz mıydı?

Ne ara yan salıncağa oturduğunu anlamadığım Dua ise Nur'a delici bir bakış yöneltti.

"Nur saçmalamasana ne biçim konuşuyorsun? Bak amcama söylerim seni, çikolata almam bir daha da sana,"

Yeşil Gözlü KuğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin