Emir Can İğrek- Ali Cabbar
(Bu şarkıyı dinleyin dinlettirin ben iki gündür bağımlısı oldum Ali Cabbarın:)Değildim men sana mâ'il sen etdün aklımı zail,
Mana ta'n eyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı?Ben sana düşkün değildim. Benim aklımı başından sen aldın. Beni ayıplayan kişi, acaba seni görünce ayıpladığına utanmayacak mı?
Parstan
Her türlü yapıştırıcı vardı dünyada. Kırılan eşyaları yapıştıracak çok kuvvetli sıvılar vardı fakat kalp.. kalbin kırığını yapıştıracak bir karışım icat edilmemişti.
Sadece şu iki şey yarayabilirdi ruhumuzdaki darbelerin şifasına: zaman ve dua.Ben ise.. evine dönmeye çalışan ama her adımda ayağı taşa takılıp tökezleyen adam misali evimin etrafında dönüp duruyordum. Tam bir şeyleri aştım, yuvamı buldum derken her şey başa dönüyordu.
Bir haftadır. Tam bir haftadır onun gül çehresini görmüyordum, göremiyordum. Artık ruhumdaki kambur hiçbir şeyi taşıyamayacak kadar bükülmüştü. Gücüm kalmamıştı.
Bir haftadır kimseyle konuşmak istemiyordum. Onunla konuşamıyorsam kimseyle konuşmayayayım istiyordum. İçim içimi yiyordu Duayla konuşmak için. Sadece adım atamıyordum. Ruhum ona koşmak, ruhuna karışmak istiyordu. Adımlarımsa yerinden kıpırdamıyordu.
Bencil bir adamdım. Beni milyonlarca kez affeden, kabüllenmeyeceği her şeye eyvallah diyen kıza kırılmam bile saçmalıktı biliyordum.
Sadece bende insandım. Bende kırılıyordum. Kırılmaz sanılan lanet kabuklar aslında ne kadar da hassastı. Karşındaki kişi de hayattaki tek ailen olunca..
Her neyse. Bu saçmalığa bir son vermeliydim. Kırgınlıktan ağırdı özlem. Bugün değildi ama en acil zamanda bu saçmalığa son vermeliydim. Özlemiştim.
Saçlarıma karışan tek tel beyaz saç bile onu özlemişti.Burnuma dolan hafif hanımeli kokusu psikolojik olamazdı değil mi? Onun yanındayken aldığım bir kokuydu bu.
Zorlukla öksürerek yapacağım iş için kendimi hazırladım. Yapmam dediğim her şeyi teker teker yaptığım gibi, yeni bir aslaya daha imza atacaktım.
Duanın çalıştığı hastaneye gizlice girip onu görecektim. Canıma tak etmiştşi çünkü! Bende insandım. Güçsüzdüm. Acz içeriyordu bedenim, ruhum, adım. Acziyetten ibarettim. Belki de aşk da bir aczdi. Bir engel olamama haliydi.Düşüncelerime bir son verdim ve en son hastaneye geldiğimde Duayı en son gördüğüm yere doğru adımladım. İnsanların kalabalık olduğu yerlerden geçiyordum ki Dua görse bile yüzümü seçemesin.
Beş on dakikalık bir arayıştan sonra yeşili gördüm. İlerde. Dizleri üzerine çökmüş, büyük ihtimalle iğne olmaktan korkan küçük bir çocuğu ikna etmeye çalışıyordu.
Bu görüntü kalbime pek iyi gelmiyordu. Şefkatle dolu bakışları, içi biraz solmuş yeşilleri ufak yüzü ve elleriyle yeşildi o. Bakmaya doyamadığım ufak kadın. Benim kadınım. Bedenimi ve ruhumu acziyetler içinde kıvrandıran zalim.Ben onun gül yüzünü seyrederken küçük adam ikna olmuş olacak ki Duaya minik elleriyle sarıldı. Bu görüntü içimi ısıttı. Çocuklara bu kadar merhametli davranması içimi gıdıklıyordu.
Çocuğu annesiyle beraber içeri gönderdikten sonra yüzündeki yorgunluk izleri doldu gözüme. Bir haftada ne çok yorulmuştu böyle. Bakışlarındaki hüzüne somut bir nesne gibi dokunacak oldum. O denli canlı ve hissedilir.
Yeşil bahçelere saklanmış hüzün taneleri..
Birkaç dakika içinde hızla odaya geri girdi. Bense bulunduğum köşeye iyice sinmiştim. Gözükmek istemezdim. Konuşacak kadar gücüm yoktu. Yüzüm de tabi. Babamın ona söylediklerini bizzat kendisinden öğrenmiştim. Ve tabi Duanın verdiği cevaplarla içim gururla dolmuştu.
Her neyse, elbet çıkardı odadan, bende birkaç dakika da olsa görürdüm onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşil Gözlü Kuğu
Teen FictionBu sefer balık çöle aşık olmadı. Balık içinde bulunduğu suyun farkına vardı. ondan bir kaçış olmadığını, yüzebileceği en uzak yere de yüzse son durağının bile o olacağını farketti. Zira insan kendinden kaçamazdı. O yüzden varmalıydı insan. Varmalı v...