selammm, yepyeni bir kurguyla buradayım
burayı uzun tutmayacağım, bölüm sonunda görüşürüz
iyi okumalarr!!!
❄️❄️❄️
han jisung
büyük kafeteryaya girip yorgun gözlerimi masalarda gezdirdim. bugün son finalimi de vermiştim ve biraz kafa dinleyebilirdim artık. hem mental olarak hem fiziksel olarak yormuştu bu dönem beni. ve bahsettiğim yorgunluğun derslerimle uzaktan yakından alakası yoktu.
arkadaşlarımın olduğu masayı gürültülerinden kolaylıkla seçtikten sonra koca fakültede eşi benzeri olmayan kahve makinasına sürüdüm ayaklarımı. eşi benzeri yok derken şaka yapmıyorum, gerçekten koca fakültede tek bir kahve makinası var ve onun da sırat köprüsü sırası gibi sırası oluyor. mecbur bekleyeceğim, zaten ağzımda var olan acı tada bir yenisini eklemem gerekiyor çünkü.
kahve sıramı beklerken düşünceli bir şekilde çantamdaki bozukluklarımı aradım. yılbaşı gelip çattığı için kendine av arayan alfaların mide bulandırıcı feromonları avlanmaya hazır olan omegalarınkilerle karışıyordu. yalnızca hayvani dürtülerle çiftleşmek istiyorlar, böyle bir düzenin içine doğmuş olmak her düşündüğümde içimi sıkıyor. bir an önce kahvemi alıp çıkmak istiyorum, midem alt üst olmuş durumda.
nihayet kahve sırası bana geldiğinde bozukluklarımı hazneye gönderip karton bardağın içine şıp şıp dökülen kahveyi izledim bi süre. gözlerim doldu kahvenin kokusuna, dışarısı çok soğuktu ve lapa lapa kar yağıyordu ama benim içimde hiç bitmeyen bir yangın vardı. senelerdir arkadaşlarımın yanına hoplaya zıplaya giderken son zamanlarda geri geri gidiyordu ayaklarım. makina kahve hazır olduğu an ötmeye başladı ve saniyeler içinde arkamdan acele etmeme dair sesler yükselmeye başladı. kaşlarımı çatıp kahvemi elime aldım ve söylendim.
"tamam be, patlamayın iki dakikada." cık cıklayarak sıradan çıktım. aslında tam şu an kafeteryaya girdiğim gibi çıkmak ve eve gidip ağlamak istiyordum. ama seungmin beni gördü ve yanlarına gitmem için elini sallamaya başladı. onun el salladığını görünce diğerleri de döndü benim olduğum tarafa. diğerlerinin arasında o o ve sevgilisi de vardı.
ben yapamıyordum bari tanrı canımı alsaydı da kurtulsaydım çektiğim çileden.
ağlamamaya çalışarak yanlarına gittim ve algebra hocasının yedi ceddine söven changbin hyung'un yanına oturdum. acaba bana da sövmesini isteseydim söver miydi, ağlamaya bahane bulurdum.
"neden üzgünsün sungie?" felix masanın üstünden uzanarak az önce tuttuğum sıcak kahve bardağının bir nebze olsun ısıttığı ellerimi tuttu. bilmiyorlardı ki aşık olduğum adam bir dönem boyunca karşımda sevgilisiyle fingirdeşirken benim kalbim delik deşik oluyor. söyleyememiştim, senelerce abi dediğim adama aşık olduğumu söyleyememiştim. o böyle ciddi bir ilişki içerisindeyken nasıl söyleyebilirdim ki. henüz mühürlenmemişlerdi ama mühürlenirlerse de şaşırmazdım. bir kez daha bunun farkındalığıyla dudaklarım titredi.
yanımda oturan hyunjin kafasını önüme uzatıp dudak sarkıttı. "çok mu kötü geçti sınavın? üzülme, bütlerde düzeltirsin en kötü. hocanla falan da konuşuruz. hey jis, bana bakar mısın?" alnıma yasladığım elimi yüzümden çekmeye çalıştı hyunjin. beni rahatlatmaya çalışan
tarçın çubuğu ağırlıklı feromonlarının kokusunu alabiliyordum ama beni feromonlarıyla boğsa bile rahatlamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.