"gerçekten bütün emekleriniz için minnettarım babaanne, ama ben artık gideyim."bana kırgın bakışlarını atan babaannenin gözlerine baktım izin almaya çalışarak.
o gün uyandıktan sonra biraz daha hasta yatmış ve yerimden kalkamamıştım. şaka maka tatili neredeyse burada bitirmiştim. verdiğim zahmet beni eziyordu artık, kendi evime gitmem en iyisiydi. zaten hyunjinler de sürüyü peşime takacaklardı bu gidişle. chaeryeong'u da zırt pırt arıyorlardı, bıktırmışlardı kızcağızı.
babaanne onaylar bir şekilde kafasını salladığında ayaklarına kadar eğildim. kafamı pat patlayıp gülümsedi.
"eğer beni ziyaret etmeyi ihmal edersen evini basarım!"
"asla" bana sarılan babaanneye kollarımı sardım. burası yeni bir evim olmuş gibi hissediyordum, bu süreç içinde chaeryeongla da bayağı yakınlaşmıştık ve iyi arkadaş olmuştuk. hatta bizim üniversitede mimarlık okuduğunu bile öğrenmiştim. üstelik o da ikinci sınıftı.
"görüşürüz evladım. güzel canını da fazla sıkma, her şey olacağına varır. sağlıklı bir gününde gel de falına bakayım."
"babaanne!" dedim mızmızlanarak. "madem fal bakmayı biliyorsun niye bakmadın bunca zamandır?"
"bir dahaki geldiğinde bakacağım dedim ya" dedi babaanne huysuzlanarak. "hadi bakayım soğuttunuz evi. chaeryeong, bu deli çocuğun evine girdiğine emin olmadan geri gelme sakın." kapıyı yüzümüze kapattığında kıkırdayarak chaeryeong'un koluna girdim. o da gülüyordu. "şaka maka çok iyi çay falı bakar babaannem. bir ara gel de baksın sana da."
"zırt pırt geleceğim artık, kurtulamazsınız benden." chaeryeong gülümseyip yanaklarımı sıktı. nihayet biraz erimiş olan karların arasında kaya kaya yürüyorduk.
"evin çok uzak mı?"
"değil aslında" etrafa bakındım. "o gün nasıl taşıdın beni kulübeye kadar?"
"göründüğümden daha güçlüyümdür" kolunu sıkıp pazularını ortaya çıkardığında kahkaha attım. "gülme, her gün eve kaç kilo odun taşıyorum ben haberin var mı senin? gerçekten güçlüyüm"
"bir şey demedim ki" omuz silktim. "yanlış anlamazsan, kaba olmak için sormuyorum, anne baban nerede?"
"oh, hayır. kaba falan olmuyorsun" omuzlarını kaldırıp indirdi. "ben çok küçükken ayrıldı anne babam. çok geçmeden de evlenip kendi ailelerini kurdu ikisi de. ben o ailelerin içinde yoktum hiçbir zaman. babaannem de bana bakmayı üstlendi, biraz huysuzdur ama dünya tatlısıdır. o olmasaydı ne yapardım hiçbir fikrim yok."
"benim annem kanserden vefat etti, o zamanlar on altı yaşında falandım" ağzı açık bir şekilde bana baktı. dolan gözlerinden benim için üzüldüğünü anlayabiliyordum. "babam hiç olmadı zaten. annemi hamile bırakıp ortalıktan kaybolmuş, annem de aramadı hiç nereye gitti nasıl gitti. mühürlü bile değillermiş zaten."
"çok üzgünüm" chaeryeong sırtımı sıvazladığında gülmeye çalıştım.
"annem öldükten sonra hep arkadaşlarım vardı işte yanımda. özellikle minho hyung. sevdiğim kişi yani. hiç ayrılmazdı yanımdan, çok iyiydi her şey. insanların bakıp imrendiği o ikili bizdik falan. komik geliyor böyle söyleyince şimdi. sevgilisi olduktan sonra farklı bir kişiliğini gördüm ama."
"bir ihtimal erkeklerden hoşlanmıyor olabilir mi?"
"hayır, biseksüel" kafamı iki yana salladım.
"belki kızacaksın ama hiç unutmayı denedin mi peki? yani eminim ki kolay değildir, bekara koca boşamak kolay derler zaten ve her şeyden önce en kötü günlerinde yanında olmuş bir insandan söz ediyoruz. sevdiğin insan olmaktan da öte en yakın arkadaşın yani. ama ne bileyim, en iyisi budur belki de senin için?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.