asla okunmuyo ama dördüncü bölümü de yayınlayım okuyan ballarım icin☆☆☆
"jisung içeride olduğunu biliyorum açar mısın artık kapıyı? dondum soğuktan."
yaklaşık beş dakikadır kapımı yumruklayan minho hyung tırnak etlerimi yememe sebep oluyordu. üşüdüğünü söylemese asla açmayacaktım kapıyı çünkü unutmaya karar vermiştim. unutacaktım ve hyung'uma hiç aşık olmamış gibi davranacaktım. evet, bundan daha kolay ne vardı ki? sadece duygularımı yok saymam gerekiyordu.
yine de kıyamadığımdan yerimden kalktım ve kapıyı açmak için yavaşça ayaklarımı sürüdüm yerde. bunu yapmaktan nefret ediyordum. şimdi bir süre gülümsemem gerekecekti.
"selam," omuzlarımı düşürerek kapıyı açtım ve gerçekten üşüdüğü için ağzı yüzü kızaran minho hyung'a baktım. beni ittirip içeri girdi ve çamurlu botlarını çıkartıp şöminenin yandığı salonuma koşmaya başladı.
"neden açmıyorsun kapıyı? çok üşüdüm." şöminenin önüne yatıp cenin pozisyonu aldı ve sıcak nefesini ellerine üfleyerek yüzüme bakmaya başladı. omuz silktim, kapıyı açmak istemiyorsam geldiği yere dönmek zorundaydı sonuç olarak.
"neden yuqi'nin yanında değilsin?" her ne kadar bunun olmaması için uğraşsam da çatladı sesim, olması gerektiğinden kırgın çıktı. kaşlarını çattı. "bu tutum da ne böyle?"
"bilmiyorum hyung sen söyle" dizlerimi karnıma doğru çekip kafamı üstüne yasladım. aramıza soğukluğu getiren oydu.
"geçenki olay yüzünden mi kızgınsın?" sıcaklamış olacak ki montunu üstünden çıkartıp doğruldu. "bak o gün için yuqi'ye ben de hak vermiyorum tamam mı? yanlıştı yaptığı ama regl olduğunu söyledi. sinirleri bozukmuş yani, kusuruna bakma o yüzden" burnumdan soludum ve dudağımı dişledim.
"bunu senin değil onun söylemesi gerekiyor hyung. bilmiyorum minhyuk hyung'a ne kadar rezil olduğumun farkında mısınız, adam her defasında sadece yardımcı olmaya çalışıyor her defasında da sadece yardım etmeye çalıştığından benim çevremdeki insanlar tarafından nefret yiyor."
"haklısın" kafasını salladı. "ama hiç mi bir şey hissetmiyorsun minhyuk hyung'a karşı?"
bir kez daha düğümlendi boğazım. konuşursam ağlayacağımı bildiğimden kafamı iki yana sallayarak ayağa kalkıp mutfağa geçtim ve boğazımda gıcık varmış gibi birkaç kez temizledim sesimin çatlamaması için. "sıcak çikolata?"
"marşmelov da varsa olur" kafamı salladım aşağı yukarı. minho hyung çok sever diye sıcak çikolata alırsam marşmelov da alırdım ben.
"hyunjin'den özür diledin mi?" kedi figürlü yeşil kupayı minho hyung'a uzatıp kendiminkini avuçlarımın arasına alarak koltuğa geri oturdum. omuz silkti. "diledim"
"hiç beklemezdim öyle bir şey yapmanı senden" gözlerimi kaçırdım. bir kez daha eskisi gibi olmadığımız dank etti.
"çok üstüme geldi"
"bu bir bahane değil" sesimin sinirli çıkmasına engel olamadım. "üstüne gelsem beni de mi döveceksin?"
"hayır, haksız olduğumun farkındayım" omuzlarını düşürdü. "yapmamalıydım"
"hatanın farkına varman güzel" sıcak çikolatanın dilimi yakmasını umursamadan büyük bir yudum aldım. şimdi dilimi daha çok yakacak hatta yakıp kavuracak bir şey söyleyecektim çünkü.
"yuqi ile nasıl gidiyor?" yuqi'den bahsedince gözlerinin içi parladı. koltuğun kenarında duran gözlüğümü alıp bir kez daha sıcak çikolatadan bir yudum aldım ve gözlüğün camlarının buğulanmasına izin verdim. diğer türlü göz yaşlarıyla buğulanan gözlerimi görecekti minho hyung.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.