iyi okumalarr!!
☆☆☆
gözlerimi açtığımda tir tir titriyordum, minho'nun feromonlarının kokusu minho'nun görüntüsünden önce geldi. kahve kokusunu derin derin ciğerlerime çekip başucumda saçlarımla oynayan minho'ya baktım. oturduğu koltuğun yerinin orası olmadığına emindim, eğreti duruyordu. yakınımda olmak için yaptığı bu ufak hareket bile çok sevimli geldi gözüme.
"minho" dedim mırıldanarak, dilim damağım kurumuştu ve narkozdan mı bilmiyorum ama çirkin bir tad vardı ağzımın içinde. nereye dalmıştı bilmiyorum ama ben seslenene kadar odanın içinde değildi sanki, uyandığımı fark etmemişti bile. bütün odağı bana çevrilirken yanağıma eğilip uzun bir öpücük kondurdu.
"uyandın mı güzelim?"
"yok, uyuyorum hâlâ" dedim gülerek. burnumdan makas aldı, o da gülüyordu. "nasıl hissediyorsun?" vücudumun herhangi bir yerinde herhangi bir ağrı hissetmediğim kesindi, sadece susuz kalmıştım.
"çok susadım"
"ağrın var mı?" bir kez daha öptü yanağımı, serum bağlı olmayan kolumu boynuna sardım. "sen öpünce benim bütün yaralarım iyileşiyor" dudaklarına uzandım. her an kırılabilirmişim gibi öpüyordu beni, dolan gözlerimi kapattım.
"ben doktora haber vereyim" dedi geri çekildiğinde. "uyandığında haber vermemi istemişti"
"gitmesen olmaz mı?" ellerini tuttum, benimkilerin aksine sıcacıklardı.
"olur" yanağımı okşadı, bonenin içinden çıkarıldığı için dağılmış saçlarımı gerisingeriye taradı parmaklarıyla. "hemşireyi çağıralım, o doktora haber versin o zaman" kafamı aşağı yukarı sallayarak hareket ettirdim.
hemşire odaya gelip doktoru çağırmak için yanımızdan ayrıldığında kapının önünde bekleyen arkadaşlarımızı gördüm. içeriye girmelerine doktor girip çıkana kadar izin verilmemişti ama onların yüzünden düşenin de bin parça olduğunu görebiliyordum. onlar da benim kadar üzülüyorlardı, ilk önce bebek haberiyle şenlenmiş sonra yıkılmıştık. onların yıkıldığı yerin benim en başında ne kadar hevesli olduğumu bilmeleri olduğunu da pekala biliyordum. sabah seungmin ve felix'e heyecanla bebek patiklerini göstermiştim halbuki. ne kadar kalp kırıcı olduğunu tahmin edebiliyorlardı büyük ihtimalle.
"acıktım" dedim omzuma ağırlığını vermeden kafasını yaslayan minho'nun saçlarını okşayıp. burnunu feromon bezlerimin olduğu yere bastırdığında içim gıdıklandı. "ne yemek istiyormuş benim sevgilim? buradan çıkalım önce, ne istiyorsan birlikte yiyeceğiz."
"seni yemek istiyorum desem izin verecek misin?" kaşlarımı kaldırdım, kafasını boynumdan kaldırıp kızardığını hissettiğim yüzüme çevirdi bakışlarını. baş parmağı dudaklarımı okşadığında refleksif olarak araladım dudaklarımı.
"önce iyileş, sonra istediğin kadar yiyebilirsin beni"
"yanaklarını ısırmaktan bahsetmiştim, çok fesatsın" dedim koluna vurarak. güldü ve kafasını eğerek iki yana salladı. aslında tam da anladığı gibi söylemiştim, yanlış anlamamıştı yani.
baş parmağını dudaklarımdan içeri ittirdiğinde dilimi parmağının çevresinde gezdirmekte tereddüt etmedim bile. sırıtışı genişledi, baş parmağını ağzımdan çekip kendi diliyle temizledikten sonra kulağıma eğildi. "ağzın başka dilin başka şey söylüyor ama jisung-ah" kulağımın altına sulu bir öpücük kondurup geri çekildiğinde vücudumdaki tüm tüylerin diken diken olduğuna yeminler edebilirdim. mahvolmuş halimi görünce kıkırdadı.
evet, mahvediyordu beni. ezip geçiyordu ve gıkım çıkmıyordu. çıkmazdı da.
birkaç dakika sonra doktor odaya geldiğinde yeni yeni kendime geliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.