ikinci bölüm

5.2K 699 433
                                    


yorgun bakışlarımı aynadaki yansımamda ve arkamda yüzündeki tebessümle saçlarımı kurutan mimhyuk hyung'da gezdirdim. saç kurutma makinasını kapattıktan sonra daha dün dip boyasını attığım sarı saçlarımı karıştırdı ve büyük gövdesiyle benim onunkine nazaran çok daha küçük olan gövdemi sardı. gariptir ki yanında kendimi güvende hissettiğim sayılı insanlardan biriydi. kafamı göğsüne yaslayıp kollarımı kaslı kollarının üstüne sarmaya çalıştım ve içli bir nefes çektim ciğerlerime. nane kokan feromonları iç ferahlatıcıydı.

"yine mutsuzsun ji" yanaklarımı çekiştirip aynadaki yansımamıza baktı. güçlü bir alfaydı, keşke kimi seveceğimize kendimiz karar verebilseydik gerçekten. hiç düşünmeden minhyuk hyung'a aşık olurdum. güçlüydü, yakışıklıydı, nazikti, sadıktı. ve en önemlisi değer veriyordu sevdiklerine. gerçi o da benim gibiydi galiba, sevmediği hiçbir insana yakın davrandığını veya davranmaya çalıştığını görmemiştim. "ne zaman mutsuz olsan o zaman yanıma geliyorsun. artık alınmaya başlayacağım." kıkırtısını serbest bırakıp burnunu kırıştırdı. o böyle diyince kendimi suçlu hissettim, doğru söylüyordu. yalnızca mutsuz olduğum zamanlarda kendimi yanında buluyordum.

ama bana iyi geliyordu. gerçekten ne zaman yanına gelsem bir süreliğine dertlerimden uzaklaşıyordum. bir yabancı olması, aslında yabancı değildi ama her zamanki arkadaş ortamımdan uzak olmasından bahsediyordum, en büyük etkendi sanırım. hayatım hakkında en saçma sorunu anlatsam bile dünyanın en önemli olayıymış gibi dinliyordu beni. sıkılmadan cümlemin sonunu getirmemi bekliyor, bir solüsyon bulmaya çalışıyordu.

"özür dilerim hyung, denk geliyor." tebessüm etmeye çalıştım. hoş, böyle demiş olsam bile uzun zamandır mutlu hissettiğimi hatırlayamıyordum. beni sandalyede döndürerek dizlerimin önünde eğildi ve kollarını sıska bacaklarıma yasladı.

"bu gece için arkadaşlarına söz verdiğini biliyorum ama bir dahaki sefere benimle akşam yemeği yemeye söz verirsen affederim."

"anlaştık" omuz silktiğimde gülümseyerek yeni kestiği sarı kahküllerimi düzeltti ve ayağa kalktı. genelde saçlarımı kestirmeye minhyuk hyung'un evine gelirdim. kendi saçını kendi kesiyordu ve onun saç stilini beğendiğimden aynı şekilde ben de ona kendi saçımı kestirmeyi seviyordum.  hiçbir zaman da reddetmiyordu. özellikle bugün yılbaşı olduğundan yeni bir yıl yeni bir ben diyerek gelmiştim yanına. saçlarım da epey uzamıştı zaten, iyi olmuştu.

"seni bırakmamı ister misin?" beni kapıya kadar geçirdiğinde kafamı iki yana salladım. chan hyung minhyuk hyung'dan pek haz etmiyordu, yanımda görmese daha iyi olurdu. "giderim ben yavaş yavaş"

"dikkatli ol ufaklık, saat geç oldu. mesaj at gittiğinde, aklım sende kalmasın."

"sağ ol hyung, atarım. görüşürüz." diz boyuna ulaşan karın içinde yürümeye başlayıp el salladım. ben gözden kaybolana kadar yaslandığı kapı pervazından beni izledi kışın ayazında. sonrasında ne yaptığını ben de göremedim zaten.

chan hyung'un evine geldiğimde saat on bir buçuğu biraz geçiyordu. yeni yıla dakikalar kalmıştı. ahşap kapının kulpunu huzursuzca hareket ettirdim. aslında hiç gelmek istemiyordum ya, arkadaşlarımı kırmak istememiştim. yılbaşını birlikte geçirmemize çok önem veriyorlardı.

hyunjin kapıyı endişeli bir şekilde açtığında onu kenara ittirdim ve kara batmış çamurlu botlarımı çıkardım. çoraplarıma kadar ıslanmış ve çok üşümüştüm.

"tanrım, neredesin bu saate kadar jisung? yüz kere aradım, neden bakmıyorsun telefonlarına? evine gittim orada da yoktun." sessizde olan telefonumu montumun cebinden çıkartıp kilidini açtım. bildirimler sırasıyla önüme düşüyordu. gerçekten de yüz kez aramışlardı. birkaç kez de minho hyung aramıştı, ayıp olmasın diyeydi herhalde.

those eyes, minsung (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin