"bir şeyler yanlış gibi gözüküyor."
yeji'nin gösterdiği makete bakarken bin parçalık bir puzzle'da eksik parçayı bulmaya çalışıyormuş gibi hissediyordum. grup ödevleri yapmayı sevmememin sebebi buydu. kontrol hiçbir zaman tam anlamıyla benim elimde olmuyordu ve bu da bana anksiyete veriyordu.
"neden ki?" diye sordu yeji endişeyle, benim gibi kafasını eğmiş makette sorumlu olduğu yerlere bakmaya başlamıştı. "her şeyi doğru yaptığımı zannediyordum"
"yok, öyle büyük bir hata gibi değil de" gözlerimi kısıp dirseklerimi masaya, maketimin yanına yasladım. "küçük bir detay gibi. ama bay kang inciğine cinciğine bakıyor biliyorsun. boşuna puanımız kırılmasın şimdi."
yeji omuzlarını düşürerek tek tek maketlerini incelemeye başladı. nihayet hatayı bulabildiğimde gözlerim parlamıştı.
"buldum, burada kolonları orantılı koymamışsın. bak, bir tanesi eksik."
"oha" yeji ağzı açık bir şekilde bana baktı. "o maket geç saate kalmıştı, unutmuşum. söylemesen asla fark etmezdim de."
"malzeme var mı?" yeji dudak sarkıtıp kafasını iki yana salladığında gülüp omzunu pat patladım. dersin başlamasına yarım saat vardı daha, hallederdik.
"ben kırtasiyeye gidip geleyim, sen maketin başında dur."
"ben de giderdim aslında, zahmet olmasın sana benim hatam sonuçta"
"yok yok hallederim" yeji'den kocaman bir gülüş kazandığımda ben de gülümsedim ve aceleyle el sallayarak derslikten çıktım. altı üstü tek bir kolon yapacaktık sonuçta, on dakikamızı almazdı.
kırtasiyeye giden yolumda bana selam veren insanlara gülümseyerek selam veriyordum. tam bugün yuqi'yi ve minho hyung'u görmedim keyfim yerimde diyecektim ki kelimelerimden oluşan kurşunum şeytanın kulağını ıskaladı ve ikisi karşıma çıktı.
tamam ama fakültenin orta yerinde de öpüşmezdiniz.
dişlerimi gıcırdatırken gözü açık öpüşen yuqi beni gördü, yüzüme sahte gülümsemelerimden birini takınırken kollarını minho hyung'un boynuna sardı ve geri çekildi.
"aaa, naber jisung?" minho hyung yuqi'nin konuşmasının ardından gülümseyerek bana döndüğünde yumruk yaptığım ellerimi arkamda sakladım.
gerçekten aşıktı değil mi yuqi'ye? gelecekten umut bekleyerek kendimi kandırmaktan başka bir şey yapmıyordum. gerçek bir zavallıydım.
"sağ ol nuna, senden naber?" üzüntünün en ufak zerresini hissettiğimde titreyen sesime lanetler ettim. feromonlarımı bastırsam sesim kendini ele veriyordu.
"ben de iyiyim ama sen pek iyi gözükmüyorsun. bir sıkıntı mı var?" yuqi'nin sorusuyla kaşlarını çatıp yüzümü inceledi minho hyung. "harbiden, betin benzin atmış. hasta falan mısın?" yuqi'nin kollarının arasından kurtulup bana doğru geldi. elini alnıma yasladı ama kolayca kurtuldum kıskacından. "yok, yeji proje'nin bir yerinde hata yapmış da. biraz stres yaptım sanırım o yüzden."
"ah, öyle desene" dedi yuqi gülerek. gülüşünden bile samimiyetsizlik akıyordu.
"gitmem lazım, ders başlamadan hatayı düzeltmemiz gerek" hızlı adımlarla yuqi ve minho hyung'un yanından ayrılırken minho hyung kısık sesle görüşürüz dedi.
kırtasiyeye girdiğimde nefes nefeseydim. resmen koşarak gelmiştim buraya kadar. gözlerimdeki yaşları geri itmeye çalışarak fotokopi kısmını es geçtim. seungmin ve jeongin'i de tam o sırada gördüm. jeongin heyecanlı heyecanlı seungmin'e bir şeyler anlatırken seungmin yüzündeki tebessümle onu dinliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.