on ikinci bölüm

3.9K 617 697
                                    


montuma sokulmuş bir şekilde titreye titreye minhyuk hyung'un evine doğru yürüyordum. bir yandan umarım chan hyung'a yakalanmam diye dualar ederken bir yandan da hâlâ minhyuk hyung'un bana ne gibi bir zarar verebileceğini düşünüyordum. hiç mantıklı gelmiyordu. zaten her şeyimi anlatıyordum bu adama, şu zamana kadar bir şey yapacak olsaydı yapardı herhalde.

yakalanmadan evinin önüne kadar gelmeyi başardığımda saatime baktım. akşamın yedi buçuğu olmuştu ama anca çıkabilmiştim evden. sarı kahküllerimi düzelttim, zili çalmak üzereyken telefonumun arka cebinde üst üste titreyen telefonum dikkatimi dağıttı.

bilinmeyen numara

dikkatli ol

ve gözünü dört aç

sen zeki bir çocuksun, parçaları kolaylıkla yerine oturtabileceğini biliyorum

yine de oturtamazsan

her zaman iki adım arkandayım

beni takip falan mı ediyorsun amınakoyayım?
!!!bu kişiye mesaj gönderemezsiniz!!!

iletilmeyen mesajıma küfredip kaşlarımı çatarak arkamı döndüm ve etrafa baktım. havanın karanlık olmasını geçtim her yerde sıra sıra ağaçlar vardı. samanlıkta iğne aramak gibi olurdu birini bulmaya çalışmak. kafamı iki yana sallayıp telefonumu cebime geri sıkıştırdım ve nazikçe kapıyı yumrukladım.

minhyuk hyung kapıyı açtığında şaşkın görünüyordu. "aaaaa jisung," dedi gülerek. sesi biraz yüksek çıktığından irkilmiştim ama hemen ben de gülümsedim. "bu ne sürpriz böyle! hiç haber de vermiyorsun." kollarını vücuduma sardığında ben de ona sarıldım.

gerçekten siktir edecektim. bilinmeyen numaranın bir bok bildiği yoktu, zaten yuqi ve shuhua olayında da yanılmıştı.

"akşam yemeği sözümü tutmak için geldim" koluma astığım filedeki kırmızı şarabı gösterdim gülümseyerek. birden evin içinde kapılardan biri sert bir şekilde çarptı. beklemediğimden yerimde sıçradım. minhyuk hyung güldü. "rüzgardan bahçe kapısı çarptı herhalde. arada oluyor böyle, gelsene içeri." kapının önünden çekildiğinde içeri girip ayakkabılarımı çıkarttım. minhyuk hyung da dış kapıyı kapattı ve önümden yürümeye başladı.

"ben de tam akşam yemeğimi ısıtacaktım. haber verseydin daha çok özenirdim, ayıp olacak sana böyle"

"yok canım ne demek" arkasından mutfağa girip şarabı siyah tezgahının üstüne bıraktım. sonra havayı kokladım. garip bir koku vardı içeride ama yemek kokusu diğer kokuyu bastırıyordu. normalde olsa kolaylıkla ayırt edebilirdim neyin ne olduğunu ama hastalıktan bir türlü kurtulamadığım için koku reseptörlerim pek de iyi çalışmıyordu.

"biri mi vardı evde?" dedim birkaç kez daha hızlı hızlı nefes alıp. kesinlikle bir feromon kokusuydu ama beynim nasıl bir koku olduğunu bulmayı reddediyordu.

"ah, evet" minhyuk hyung arkasını dönmeden konuştu. "öğleden sonra moonbyul uğramıştı da onun feromonları kaldı herhalde. bir de alfa feromonu olunca kolay kolay uçmuyor tabii." söylediklerini fazla sorgulamadan kafamı salladım. "yardım edilecek bir şey yoksa ben salona geçeyim mi?"

"geç geç. ben de salatayla semizotlu yoğurdu hazırlayıp geleceğim. keyfine bak sen."

"tamamdır" gülerek mutfaktan çıktığımda minhyuk hyung'un köpeği versay kapıda karşıladı beni. patilerini dizlerimin üstüne vurup koşmaya başladı, böyle yaptığında genelde kovalamaca oynamak isterdi. gülümseyerek peşinden gitmeye başladım, minhyuk hyung evin içinde dolaşmamı sorun etmezdi.

those eyes, minsung (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin