bölümün neredeyse tamamı smut, okuyup okumamak size kalmış rahatsız olacaksanız başlamayın bile. ficin son smut bölümü, bir daha yok ona göre
iyi okumalarr!!
☆☆☆
ameliyatın üstünden neredeyse iki hafta geçmişti ve artık kaybolan dikişlerin yerindeki hafif sızılar dışında hiçbir şey kalmamıştı vücudumda. zaten doktor da böyle söylemişti. farklı bir şey yoktu yani.
ama minho, elimi sıcak sudan soğuk suya sokmama konusunda ilk günkü tavrını kaybetmiyordu. yataktan çıktığım an başlıyordu dırdırı. ona kalsa tüm gün yatakta yatmam ve hiçbir şey yapmamam gerekiyordu. sanki doğum yapmıştım, alt tarafı küçük bir operasyondu.
yine söyleneceğini bilsem dahi artık yatmaktan tüm kaslarımın ağrıdığını hisettiğimden doğruldum ve minho'nun dolabının aynasındaki yansımadan kendime baktım. tipim kaymıştı resmen.
saçlarımı güzelce düzeltip minho'nun dolabından bol tişörtlerinden birini çıkardım ve üstümdekilerle değiştirdim. kalçamın biraz aşağısında biten tişört hiç olmazsa az önceki kadar paspal göstermiyordu beni.
kirlileri kirliye atıp yatak odasından çıktım minho'nun. mutfaktan sesler geliyordu. kafamı kapıdan içeri soktuğum an kedileri besleyen minho'ya bakıp gülümsedim. üçünün de kafalarını parmaklarıyla okşadıktan sonra hepsine birer öpücük verdi. onu böyle görünce yumuşacık oluyordum, bilmiyorum.
"acıktım" orada olduğumu belli etmek için söyleyecek başka bir şey bulamadım o an. bakışlarını kedilerden kaldırıp beni süzdü minho. kollarını açtı sonra yanına gelmemi işaret ederek. minik adımlarla kollarına koştum, sarmaladı hemen beni.
"uyandın mı uykucu?" yüzüme kokulu öpücüklerini sıralarken kıkırtılarımı serbest bıraktım. sabah uyku tutmamıştı ama akşama doğru can sıkıntısından tekrar uyumuştum. şimdiyse saat akşam yediydi.
"uyandım" kollarımı boynuna sarıp dudaklarına uzandım. öpmek yerine dilimle dudaklarını ıslattığımda gözlerini kırpıştırarak baktı bana. sırıttım.
"hazır yemek" dedi belimdeki kollarını açarak. "doyuralım karnını hadi, koca bebek"
"başka türlü de doyurabilirdik karnımı sevgilim" dedim peşine takılarak, dudağımı büzmeyi de ihmal etmemiştim. omuzlarının üstünden baktı bana.
"iyileşmedin bile doğru düzgün jisung"
"iyileştim" dedim sızlanarak. "evet, gece o yüzden ağlıyordun değil mi?"
"ama o başkaydı" pilav doldurduğu kaseyi tepsinin içine yerleştirip kızarmış tavuk kanatlarının olduğu tencereyi açtı. çok güzel kokuyordu. "kabus gördüğümü söyledim ya"
"ben de inanmadığımı söyledim" gözlerini devirdi. gerçekten kabus görmüştüm, dikişlerin eridiği yerde kan olduğunu görünce karnımı tutup ağlayarak uyanmış ve canımım yanmadığını sadece kabus gördüğüme inandırmaya çalışmıştım minho'yu. ama inanmıyordu işte.
"sen yemeyecek misin?" yalnızca iki tabak çıkarmıştı ve biri pilav biri tavuk içindi.
"ben yedim güzelim sen uyurken" tavukları da bir tabağa koydu. "iyi yapmışsın" dedim tepsiyi kucağıma kaldırarak. eğer benim uyanmamı bekleseydi aç kalırdı.
"içecek bir şey ister misin?" mutfaktaki koltuğa yerleşirken düşündüm. dışarısı sıcaktı, soğuk bir şeyler içsem fena olmazdı yani.
"ne var?"
"ne istersen" güldü. "bira içmek istiyorum"
"miden bulanmasın yemeğin yanına?"
"bir şey olmaz" omuz silkip iki bira çıkardı dolaptan, bir şişe de soju.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.