başımın etini yediniz yeni bölüm yeni bölüm okunmazsa çığlık çığlığa bağırıp istifa edicem tamam mı
oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın
iyi okumalar!
☆☆☆
"jisung, bu dosyaları bay lee'ye götürebilir misin?"
mina'nın sesi beni oturduğum sandalyede uzaklara dalıp gittiğim için sıçratırken karşımda benim gibi mesaiye kalan ve beni izleyen seungmin irkildiğimi fark ederek kıkır kıkır gülmeye başladı. ona gözlerimi devirip mina'nın uzattığı dosyalara baktım.
"neden sen götürmüyorsun ki?"
bana ciddi misin der gibi bir bakış attığında ayağa kalkıp dosyaları kucağıma çektim.
"benim daha önemli işlerim var çünkü" ne diyeceğini anlayarak onu taklit ettiğimde mina güldü.
bana imalı bakışlar atan seungmin'i umursamadan yürümeye başladım. minho, changbin hyung'dan sonra, ceo'luğa yükselmişti şirkette. hak etmişti ama. chan hyung, changbin hyung ve minho bu şirket için çok emek veriyorlardı. özellikle gecenin geç saatlerine kadar mesaiye kaldıkları göz önünde bulundurulduğunda bunu kesin olarak söyleyebiliyordum.
koridorun sonundan sola dönüp minho'nun ofisine çıktığımda sekreteri tzuyu bana gülümseyerek selam verdi. çıkmak üzereydi. saat iyice geç olduğu için bu saatlerde işi biten ayrılıyordu şirketten. elimdeki dosyaları işaret ettiğimde içeriye girebileceğimi söylemişti.
kapıyı tıklatıp içeriye süzüldüm. minho bakışlarını bilgisayardan çekmeden "masanın üstüne bırakabilirsin tzuyu" dedi. kıkırdadım.
gülüşümü duyunca bakışlarımızı birleştirdi.
"bebeğim" gülümseyerek masasına doğru yönlendirdim adımlarımı. dosyaları uzattığımda masasının üstüne bırakıp bileğimden tutarak beni kucağına çekti. içeriye birinin girebileceğinden korkarak kucağına oturmaya tereddüt ettim ama çok geçmeden kollarımı boynuna sardım.
"çok yorgundum ama seni görünce tüm yorgunluğum geçti" burunlarımızı birbirine sürttüğünde gülümsedim. gerçekten yorgun görünüyordu. şirkette geçirdiği saatler o kadar fazlaydı ki şirket dışında göremiyordum artık minho'yu.
"çok işin var mı daha?" dudak büzerek bilgisayarına göz attım. mırıldanarak beni onayladı.
"bugünlük erken çıkamaz mısın? vakit geçirelim birlikte" kravatıyla oynamaya başladığımda bileklerimi kavrayarak gözlerimin içine baktı. dudaklarımı ıslatıp sıcak dudaklarına uzandığımda gülümseyerek öpücüğüme karşılık vermeye başladı. kucağında hareketlenip dudaklarının arasına küçük bir inleme bıraktığımda geri çekilip yutkunarak yüzüme baktı.
"işim bitti sayılır zaten. halledeyim birlikte çıkalım. bekler misin?" kafamı aşağı yukarı salladım. kucağından inmeye çalışsam da izin vermemişti. göğsüne yaslanarak bilgisayarda yaptığı şeyleri inceledim bir süre. mina'nın kendisine getirmem için verdiği dosyayı inceleyerek sisteme geçirdi. maillerini kontrol etti ve dönüş yapması gerekenlere dönüş yaptı.
sıkılmıştım. kucağında kıpırdanmaya başladığımda belimdeki elini sıkılaştırdı. kafamı geriye atıp güldüm.
"rahat durur musun?" biraz düşünür gibi yapıp cıkladım ve pantolonunun üzerinden belli olmaya başlayan şişliği okşadım. gözlerini kapatıp dudaklarının arasından titrek bir nefes bıraktığında amacıma ulaştığımın bilincinde olarak sırıttım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.