guncel üc ficin vardir ama sen en cok okunmayani yazmakta diretiyorsundur
yb canim
iyi okumalarr!!!
☆☆☆
can sıkıntısıyla oflayıp pişen yemeğimi ocağın üstünden aldım. şu son bir haftadır çok garip şeyler oluyordu.
minhyuk hyung'un evine gittiğim o günden beri minhyuk hyungla aramız bayağı garipti mesela. beni defalarca kez aramış, içkiyi kaçırdığı için üzgün olduğunu ve beni üzecek bir şey yapıp yapmadığını sormuştu. aramızda bir sorun olmadığını söylemiştim ama dışarıda gördüğümde yüzüne bakmadan kaçmıştım mesela.
arası garip olan sadece biz de değildik.
minho hyungla yuqi'nin arası da bir limonileşmişti. yuqi herhalde hyunjin beni rezil etmeden ben gururumla minho'yu tekmeleyim falan diyordu bilmiyorum. veya peşimden ayrılmayan shuhua'nın bana aşık olmasından da korkuyor olabilirdi. belki de ona geri dönmek isteyecekti bilmiyorum. aralarında ne geçmişti onu da bilmiyordum.
tam da bu yüzden shuhua'yı evime davet etmiştim.
zil çaldığında elimdeki eldivenleri çıkartıp koşarak kapıya bakmaya gittim. shuhua yüzünde kocaman bir gülümsemeyle yanaklarımı öpüp içeri geçti ve peluş pembe montunu çıkartıp askılığa astı. "ayakkabılarımı çıkartayım değil mi?"
"zahmet olmazsa" dedim gülerek. ayakkabılarını paspasın üstüne çıkartıp yolu bilmese de hoplaya zıplaya yürümeye başladı.
gerçek bir deliydi. ben de akıllı sayılmazdım neyse ki.
"mis gibi yemek kokuyor" dedi koklaya koklaya mutfağımı bulduğunda. oturması için yemek masamı gösterip domates soslu spagetti makarnalarımızı servis etmeye başladım. kızarttığım köfteleri de tabağına yerleştirdiğimde dudaklarını yalayıp chopsticklerini birbirine vurdu.
"kurt gibi açım"
"içecek bir şey ister misin?"
"varsa kola alırım" buzdolabından kolayı çıkartıp bardaklarımıza koydum ve ben de yerime oturup kendi makarnamı yemeye başladım.
"eeee, ne zaman anlatacaksın?" shuhua kolasından bir yudum alıp bakışlarını bana yöneltti. neyi anlatacağımı anlayamayarak 'ne diyorsun?' bakışı attım.
"yuqi'nin eski sevgilisi olduğumu bilmene rağmen beni neden yanına çektin diyorum. bir amacın olmasaydı yapmazdın herhalde, neyse ki gerçek bir iyilik perisiyim ve iyi niyetine inandığım herkese yardım ederim." chopsticklerinden birini sihirli bir asa gibi bana doğru salladığında şaşkınlığıma rağmen güldüm.
pekala, düşündüğümden daha zeki bir kızdı. komikti ama aptal değildi.
"öncelikle özür dilerim, seni biraz kullanmış gibi oldum"
"biraz mı?" dudak büzdü. sonra sorun yok der gibi elini salladı. "kullanmana izin vermeseydim yanıma bile yaklaşamazdın. devam et lütfen."
"sadece yuqi benim canımı çok yaktı. ama seni canını yakması için çıkarmadım karşısına, sadece bir şeylerden emin olmak için çıkardım." makarnasını hüpletip gözlerini kıstı. kafasının karıştığını anlayabiliyordum.
"anlayamadım, beni karşısına çıkartıp neyden emin oldun ki?"
"minho hyung'u sevmediğinden."
"oh, olaylar garipleşiyor." sırıtarak köftelerinden birini ağzına attı ve çiğnemeye başladı. "demek yuqi'nin şimdiki sevgilisine aşıksın ha? yalan söylemeyeceğim, heykel gibi bir suratı var adamın. ama tipim değil alfa bir kere. ben senin gibi bebek yüzlü omegalardan hoşlanıyorum." işaret parmağını oyuncu bir tavırla çene çizgimde gezdirdiğinde gülerek geri çekildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.