sekizinci bölüm

4.4K 668 610
                                    

aksami beklemeyin diye yazdigim gibi atiyorum superim.

🕯🕯bu kitap buyuyucek🕯🕯

iyi okumalarr!!

☆☆☆

inşaat mühendisliği seçtiğim günün şafağını sikecektim.

gerçekten.

projede hocanın bile görmediği detayları bulup yetiştirdiğim için kendi kafamı da sikecektim. bana neydi sanki, kim buluyorsa bulsundu. şimdi en başından projeyi tekrar oluşturmuş ve tasarlamıştık. bay min de başka gün yokmuş gibi özellikle bugünü seçmişti.

chaeryeong önemli bir şey anlatacağım demişti ya, başka günü seçemezdi çünkü.

"emeklerin için teşekkür ederim jisung, bunun proje notuna yansıyacağından emin olabilirsin." dedi bay min gülümseyerek.

hayır lanet olası adamın o kadar güzel bir gülümseyişi vardı ki kızgın bile kalamıyordum. kendi kafamı duvarlara vuracaktım birazdan bir beta nasıl bu kadar tatlı olabilir diye. kediye benziyordu.

aynı minho hyung gibi...

omuzlarımı düşürüp bay min'in söylediklerine karşı eğildim ve gülümsedim. bana gülümseyerek el salladı. saat akşamın sekiziydi ve fakülteyi biz kapatıyorduk anasını satayım.

"zengin değilim ki altımda arabam olsun vın vın iki dakikada evimde olayım" gömüldüğüm karları tepikleyerek söylendim. kampüs çıkışından sonrasında ring devam etmiyordu, buradan başka bir otobüse binmeliydim. hava buz gibiydi ve otobüsün ne zaman geleceğini de bilmiyordum. montuma sarılarak otobüs durağında beklemeye başladım. titrerken okul sınırları içerisinde dönüşemeyeceğimizi söyleyen yasaya da küfrediyordum. ilk beş yüz metreye kadar yasaktı ve ben bir beş yüz yürüdükten sonra bir beş yüz daha yürürdüm zaten. bir anlamı kalmıyordu.

yarım saat bekleyişimin ardından nihayet mavi otobüsüm geldiğinde buz kesmiş bir şekilde kartımı basıp boş koltuklardan birine oturdum. koca otobüste çocuğu olan bir abladan ve yaşlı bir dededen başka kimse yoktu.

zaten kim kışın bu ayazında bu saatte işi yoksa dışarıda olurdu ki?

"son durak!" şoförün bağırışıyla sıçrayıp ayağa kalktım. bir takım şeylere ve hayatıma söverken klimanın sıcağı altında uyuyakalmıştım, trajikomikti. neyse ki son durakta indiğim için sıkıntı yoktu. otobüsten inince dışarısının soğuğu bir kez daha sırtımdan aşağı sokularak ürpertti beni.

"pişt, küçük sincap" koluma çarpan kar topu ve ardından gelen sesle minhyuk hyung'a döndüm. gülerek yanına çağırıyordu beni.

"hyung, sen benden daha çok benziyorsun sincaba" dedim kıkırdayarak. soğuktan donan burnumdan bir makas alıp nah çektiğinde birlikte kahkaha atmaya başlamıştık.

"nereden böyle?" önden yürümeye başladığında onu takip etmeye başladım. elindeki sopayla kendine bir yol çiziyordu. "okul, anca bitti proje"

"mezun olunca manyak bir şey olacaksın sen var ya" gülüp beni koltuğunun altına çeken minhyuk hyung'a sarıldım. "bizi de unutursun sen ünlü olunca"

"yok artık"

"var artık" omuz silkti minhyuk hyung. "verdiğin sözleri bile unutuyorsun."

"ne söz verdim ki?" gözlerimi kısıp düşündüğümde kollarını birleştirdi minhyuk hyung. kas şov yapıyordu şu an. kas adamdı resmen. bir anlığına içgüdülerimi bastıramadım ve ellerimi siyah bodysuit'inin altından belli olan kaslarına götürdüm. yemin ederim ki sapıklık olsun diye değil sadece kaslı olmak nasıl bir duygudur diye merak ettiğimden yapmıştım. kahkahasına karşılık utanarak ellerimi çekmeye çalıştığımda izin vermedi. "sorun yok, dokunabilirsin"

those eyes, minsung (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin