cinsel içerik bulunuyor bölümde, rahatsız olacak olanlar varsa okumasınlar lütfen
sadece bölüm sonunu okumanız yeterli olur
iyi okumalar
☆☆☆
"gelmeyecekler galiba"
saate bakan minho hyung'a dönüp baktım. chan hyung ve seungmin'den bahsediyordu, seungmin zaten gelmeyeceklerini aramızda olup biteni konuşmamız için bizi yalnız bıraktıklarını söylemişti mesaj atarak. onayladım minho hyung'u. gelmeyeceklerdi.
"bizim browni başka güne kaldı" dedi sevimlice gülerek. "istersen hâlâ beyaz çikolata olmadan yapabiliriz" dedim omuz silkip. cıkladı. "istemiyorum"
ben de omuz silkerek mutfaktan çıkıp salona geçtim. fıtı fıtı yürüyerek peşimden geldi minho hyung da. koltuğuna oturduğumda yanıma oturuvermişti. bizim, daha doğrusu minho hyung'un kişisel alan diye bir kavramı yoktu. koca koltukta gelip dibime oturmuştu.
"bir ilişkiye başlayacaksak konuşmamız gerekiyor sanırım" alttan bakışlar attı bana, gözümün içine bakıyordu. derin bir nefes doldurdum ciğerlerime.
"neyi konuşalım?" dudak büzüp kafasını dizlerimin üstüne yerleştirdi. sonra elimi alıp yanağına götürdü, biraz önce ayağımın altında dolanan soonie gibi davranıyordu. kölesinin onu sevmesini isteyen kediler gibiydi yani. baş parmağımı yanağında oynattım. gülümsedi.
"az önce mutfaktayken sana yalan söyledim" gözlerimi kaçırdım yanaklarımı şişirerek. meraklı bir şekilde bana yönelttiği bakışlarını yüzümde hissediyordum.
"ne hakkında?"
"sevişmemiz hakkında" kızardığını hissettiğim yanaklarıma soğuk ellerimi bastırdım. "öylesine değildi. veya sadece kızgınlıkta olduğum için sevişmedim seninle. seni seviyorum" güçlükle yutkundum.
"yüzüme bakar mısın?" kucağımda doğrularak yanağımdaki ellerimi tuttu. omuzlarımı kaldırıp indirerek gözlerimi kaçırmaya devam ettim. koltukta iyice yükselerek bakışlarımı yakalamaya çalıştı. en sonunda dayanamayıp gözlerinin içine baktım. galiba domatese dönüşüyordum, gözlerimin içi bile yanıyordu utançtan.
"ben de seni seviyorum" burunlarımızı birbirine değdirip minicik bir öpücük kondurdu dudaklarıma. kafamı eğip kollarına tutundum.
hâlâ ilk öpüşündeki kadar heyecan vericiydi beni öpmesi.
"şöyle yapalım" koltukta iyice yayıldı ve kucağına çekti beni. bacağının üstüne oturup ayaklarımı yere sarkıttım.
"rahat mısın?" kafamı aşağı yukarı salladım. yanağıma da minik bir öpücük kondurdu.
"yuqi'den önce benden hoşlanıyor muydun? sadece evet ya da hayır." gözlerinin içine baktım. düşünür gibi oldu. kaşlarımı çattım. "zor bir soru sormadım"
"biliyorum" belimi okşadı sakince. ben pek de sakin kalamadım bunu yapınca. "sadece hoşlanıyorum sanıyordum'un hangi kategoriye gireceğini düşünüyordum."
"hayır kategorisine giriyor" omuzlarımı düşürdüm. aslında bu cevabı vermesi daha iyiydi benim için. diğer türlü benden hoşlanmasına rağmen yuqi'yle birlikte olmuş olurdu, bunu kabul edemezdim.
"ya yine benden hoşlandığını zannediyorsan?" sesim beklemediğim kadar kırgın çıktı. kafamın arkasındaki saçları taradı parmaklarıyla.
"ikisinin arasındaki farkı ayırt edebiliyorum artık. ayrıca şu an senden hoşlanmıyorum. seni seviyorum." gerçekten duygu dolu olduğunu düşündüğüm gözlerle baktı bana. sonra feromonları havaya yayıldı. çekilmemiş kahve kokusunu derin derin ciğerlerime çektim, yetmedi burnumu boynuna yasladım. kıkırdadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.