iyi okumalarr!!☆☆☆
elimdeki beyaz bebek patiklerine bakarken hiç olmadığım kadar mutluydum. minho'nun yanında kustuğum gün anlamıştım zaten bir şeylerin normal olmadığını. kızgınlıklarımızı birlikte geçiriyorduk ve çoğu zaman korunmak aklımıza bile gelmiyordu. aptal değildim, basit bir soğuk algınlığı veya can sıkıntısından kusmadığımı da biliyordum. aklıma ilk gelen hep başıma gelirdi zaten.
"güzelim" kollarını vücuduma sardı minho, şirketteydik. sandalyede dönüp beline sarıldım, feromonları her zaman olduğu gibi huzur vericiydi benim için. kupamda tüten çekilmiş kahvenin kokusu minho gibi kokmuyordu asla. kimsenin, hiçbir şeyin bu denli huzur kokacağını zannetmiyordum.
"bak ne aldım?" avucuma sakladığım bebek patiklerini gösterdim. eğilip dizlerime tutundu ve ilk önce bebek patiklerine sonra bana çevirdi göz yaşlarıyla parlayan gözlerini. sıcak avuçlarıyla ellerimi sardığında gülümsedim.
"çok minik"
"aldığım yerdeki kız yenidoğanların ayağına büyük bile olacağını söyledi" patikleri eline alıp inceledi minho. heyecanını hissedebiliyordum.
"doktora gitmedin değil mi?"
"hayır, birlikte gideriz diye düşündüm. gideriz değil mi?"
"gideriz bebeğim, hatta chan hyung'dan izin alayım şimdi gidelim" yanağımı okşayıp ayağa kalktığında heyecanla yerimde kıpırdandım.
minho'yu küçük ofisimin dışında beklemeye karar verdiğimden ince ceketimi üstüme geçirip önümü ilikledim.
"sung" felix, ofisten çıktığımı görünce seke seke yanıma geldi. seungmin de onun peşinden geliyordu. arkadaşlarımıza sabah güzel haberi verdiğimizden tebrik faslını çoktan geçmiştik.
"bebek insanın yüzüne bir güzellik getirir derler, sen daha bir güzelleştin sanki. kıvrımların falan belirginleşti." seungmin kıvrımlarımı yoklarken kıkırdamadan edemedim.
"teşekkür ederim minnie"
"sağlıklı ilişkinin getirileri onlar canım, bebekten değil" felix beni kucakladı. "farkındaysan hepimiz bir güzelleştik, parlıyoruz"
"bastırıcıları bırakıp herkes gibi sevişmeye başladığımız için de olabilir" dedi seungmin gülerek. uzanıp onu cimcikledim. yine de gülmeye devam etti.
"hyunjinle jeongin'in arası nasıl olmuş?"
"bilmiyorum ki. sabah limonilerdi, tam çözememişler sanırım"
"bir sevişseler aslında"
"seungmin!" dedik aynı anda. dayanamayıp gülmeye başladığımda felix ve seungmin de benimle birlikte kahkaha atmaya başladı.
"su alacağım, çay ocağına gidiyorum. geliyor musunuz?"
"ben de kahve alayım bari, chan hyung günlük kahve hakkını ikiye çıkardı sağ olsun." gözlerini büyüttü felix.
"zengin mi oluyoruz?" yürümeye başladık, hemen koridorun sonundaydı zaten çay ocağı.
"yok daha neler" yan yan baktı seungmin bana. "sevişirken ikna ettim"
"sorgulamıyorum" ellerimi kaldırdım. seungmin çay ocağının kapısını ittirdiği gibi burnuma yoğun bir tarçın kabuğu kokusu çalındı. ardından birbirlerini yiyen hyunjin ve jeongin görüş alanıma girdi. birbirlerini yemek derken öpüşmekten bahsediyordum yani.
çekiştirdiğim tişörtü yoğun feromonlar midemi bulandırdığından burnuma tutarken şişmiş dudaklarıyla hyunjinden ayrıldı jeongin. kızaran yanaklarını yoğurma ihtiyacı hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.