salondaki tekli koltuğa sinmiş içli içli ağlarken dış kapının anahtarı dönmeye başladı. hızlıca gözlerimi silmeye çalıştım ama geç kalmıştım, yeji eğilemediği için onun ayakkabılarını çıkarmaya eğilen ryujin kızarmış suratımı görmüştü. dış kapıdan girince direkt salonu görüyordunuz zaten.ben koltukta yeji tatafından fark edilmemek için kayarken ryujin derin bir nefes verip yeji'nin ayakkabılarını çıkardı. sonra doğrulup yeji'yi öptü.
"sen geç bebeğim odaya ben ışıkları kapatıp geliyorum"
"kapatma ya salak çocuk açık bırakıp bırakıp uyumaya gidiyor, kendisi ödüyor zaten kalsın öyle bana ne" dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken ryujin gülüp yeji'nin sırtını sıvazladı. yeji söylene söylene odasına gitti.
"sen yine niye ağlıyorsun?" ryujin kısık sesle konuşup ayağıyla beni dürttü. omuz silktim, oflayarak arkasına baktı.
"yeji'yi uyutup geliyorum tamam mı? konuşacağız"
"gelme git" burnumu çekip gözlerimi kaçırdım. omuz silkerek ayağa kalktı ryujin, giderken loş ayarda yanan ışıkları söndürmeyi de ihmal etmedi.
bir süre de karanlığın içinde ağladım. ağlamaktan yorulup hıçkırma aşamasına geçtiğimde ryujin salona dönüp ışıkları açtı ve elini beline attı.
"sen hâlâ ağlıyor musun amınakoyayım? yarım saat oldu biz geleli, psikolojik sorunların falan mı var senin?"
"ne var olamaz mı?" ryujin'e cırladığımda duraksayıp gözlerini kırpıştırdı. omuzlarını düşürdü sonra. "olabilir, haklısın. özür dilerim."
"ben özür dilerim" ıslak yanaklarımı sildim. "sinirlerim bozuk biraz, o yüzden ağlıyorum"
"neden?" o da benim gibi karşımdaki tekli koltuğa oturdu. yeji ile buraya geldiklerinden beri geri dönememişlerdi. ki beş ay ediyordu bu da. yeji dokuzuncu ayına girmişti, karnı burnundaydı. bugün yarın doğuracak demek oluyordu bu da. doktorları bir uçuş daha yapmalarına izin vermemişti. kızları doğduktan sonra geri döneceklerdi koreye. bu sefer temelliydi.
"bilmiyorum"
"yeme şimdi beni" gözlerini devirdi. "bir şey olmuş ki ağlıyorsun böyle"
"lan bilmiyorum dedim ya" arkamdaki yastığı kafasına fırlattığımda gülerek yastığı tuttu. "çok gergosun"
"yorgunum sadece" kafamı koltuğun koluna yasladım.
"bir soru soracağım ama bu soruyu sorduğum için kızma bana"
"söz veremiyorum"
"minho oppayı düşünüp mü ağlıyorsun?" dudaklarım titrediğinde gülmeye başladı. "tahmin etmiştim"
"nasıl?"
"hyunjin anlattı. ağzına sıçıp gelmişsin buraya, yemeden içmeden kesilmiş." kollarımı birleştirdim. "yeji'ye değil de bana çok sordu adresini. nerede ne yapıyor diye ama söylemedim bir şey merak etme."
"of, çok mutsuzum ryu" burnumu çektim bir kez daha. dudak sarkıttı ryujin.
"minho hyungla seviştiğimi biliyor muydun?"
"ne?" sesi yükseldi ama yeji'yi uyandırmaktan korkarak elini ağzına bastırdı. gözleri kocaman olmuştu.
bilmiyormuş demek. yeji anlattı sanmıştım.
"oha" dedi elini yanaklarına bastırarak. "şok oldum şu an, beklemiyordum."
"öyle, bir şeyler oldu işte" parmaklarımla oynadım. gözlerini kıstı. "terk edip mi geldin lan yoksa?" sessiz kaldım. ağzı bir kez daha şaşkınlıkla açıldı. "terk edip mi geldin?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.