"ne konuşuyordunuz yuqi ile?"hyunjin kaşıma pansuman yapmayı bitirdiğinde nihayet bu soruyu soracak cesareti kendimde bulabilmiştim. gözlerime bakmadan elindeki kanlı pamukları çöpe fırlattı ve ilkyardım çantasından çıkardığı kremleri yerlerine geri koydu. hyunjin'in çenesini kavrayıp bana bakmasını sağladım, dolu gözleriyle gözlerime bakıp omuzlarını düşürdü ve bağdaş kurarak ayaklarımın dibine oturdu.
"ben belki de beni affedemeyeceğin bir şey yaptım jisung" derin bir nefes aldım ve dudaklarımı birbirine bastırdım.
söyleyeceklerini duymaya hazır olduğumdan pek emin değildim.
ama bugün her şey üst üste geliyordu zaten. bu da gelsindi bakalım.
"öyle deme hyunjin, her insan ikinci bir şansı hak eder benim gözümde." siyah saçlarını karıştırıp ayağa kalktım. ben klozetin kapalı kapağının üstünde o ise soğuk mermerin üstünde oturuyordu. "içeride konuşalım, soğuk burası."
ayağa kalkıp ilkyardım çantasını banyo dolabının üstüne yerleştirdi ve banyodan çıktı. ışıkları kapatıp peşinden salona geçtim. şöminenin karşısına oturdu.
"çay?"
"olur" titreyen sesine gülümseyip minik adımlarla mutfağa geçtim. kettle'da kaynayan suyu iki kupaya paylaştırdıktan sonra içine poşet çayları atıp hyunjin'in yanına geri döndüm ve aynı onun gibi bağdaş kurarak karşısına oturdum.
"teşekkürler" ona uzattığım kupayı avuçlarının arasına alıp daha rengini tam olarak vermemiş çaydan küçük bir yudum aldı. elini diline doğru salladı sonra, salak dilini yakmıştı.
"seni dinliyorum" poşet çayı kaynar suyun üstünde yüzdürdüm düşünceli bir şekilde.
"yuqi ile minho hyung öyle tesadüf eseri tanışmadılar aslında. ben tanıştırdım ikisini. ben vesile oldum yani." dudak büzüp kafamı salladım. anlatmaya devam etti.
"yuqi'yle yazın yaz okulunda kafeteryada tanıştık. ilk başta bana yürüdüğünü falan düşünüp uzak durmaya çalıştım ama açık açık söyledi seninle flörtleşmiyorum seni yiyecekmişim gibi davranmaktan vazgeçebilirsin diye. sen bu yaz felix, seungmin ve jeonginle birlikte jeongin'in dedesinin jeju'daki yazlığında vakit geçirirken ben yuqi ile takılıyordum. chan hyungla changbin hyung çalışıyorlardı zaten biliyorsun. minho hyung da sen olmadığın sürece dışarı çıkmıyordu. ben de yuqi ile vakit geçirdim bir süre. sürekli birlikte olunca yakınlaştık falan. başlarda yemin ederim ki şu anki yuqi gibi değildi. birlikte gülüyorduk, eğleniyorduk, şakalar komiklikler. sizi tanımayı da çok istiyordu. chan hyung ve changbin hyungla ilk kez benim evimde öğle yemeği yerken tanıştı ama minho hyungla tanışması biraz daha uzun zaman aldı."
"ilk başta kimse gerçek yüzünü hemen göstermez zaten" dedim omuz silkerek. şu ana kadar sessizce dinlemiştim ama canım sıkılmıştı şu an. özellikle minho hyung sen olmadan dışarı çıkmıyordu cümlesi tadımı kaçırmıştı. keşke bu yaz jeju'ya gitmeseydim, her şey oraya gittikten sonra olmuştu zaten. döndüğümde minho hyung'un sevgilisi vardı.
"haklısın, ben biraz safım galiba. çabuk güveniyorum insanların iyi niyetine. ama yuqi'den sonra değiştim, yemin ederim."
"her neyse, devam et lütfen" çayımdan büyük bir yudum aldım ve sıcak suyun boğazımı yakıp geçirmesine izin verdim.
"ne diyordum? hah, minho hyungla tanışması uzun zaman aldı. minho hyung'un rut dönemlerini evde bir şekilde kendi başına atlatmaya çalıştığını biliyorsun zaten, ilaçlardı bilmem neydi derken epey sürdü o dönemi atlatması. döndüğünde de okul açılmak üzereydi, ders çalışıyordu sürekli kütüphanede son sınıf diye. bir gün biz de yuqi ile kütüphaneye gittik ve minho hyungla karşılaştık. minho hyung çok önemsemedi aslında o gün yuqi'yi, hatta hiç önemsemedi desem yalan olmaz. başka biriyle ilgileniyordu çünkü"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.