yeni uyandim ve bu minsung'u ruyamda gordugum icin yb atiyorumiki bolumu de ust uste atiyom bb
iyi okumalarr!!
☆☆☆
uykumdan titreyerek uyanıp battaniyeme sarıldım ve saate baktım. neredeyse öğlen üçe geliyordu, ateşten gözlerimi açamıyor olmam göz önünde bulundurulduğunda bu saate kadar uyuyor olmam mantıklı geliyordu. battaniyemi yatağın üstüne bırakıp odadan çıktım ve güç bela aşağı inip montumu üstüme geçirdim. eczaneye gidip ateş düşürücü almam gerekiyordu yoksa havale falan geçirebilirdim. evde tek yaşıyor olmanın en kötü yanlarından biri buydu, hasta olduğunuzda ilacınızı da kendiniz alıyordunuz çorbanızı da kendiniz yapıyordunuz. ha arkadaşlarıma söylesem bunu benim için yapmazlar mıydı? tabii ki yaparlardı, ama kimseye yük olma niyetinde değildim.
kapıyı arkamdan çekip hâlâ erimeyen karların içinde yürümeye başladım. pijamalarımı bile değiştirememiştim. üstümde kalın montum olmasına rağmen üşüyordum ayrıca. hastayken dönüşmek riskli olduğundan dönüşemiyordum da. bir daha dönüşme gücünü kendimde bulamayabilirdim ve arkadaşlarım beni bulana kadar kurt formunda sıkışıp kalmak istemiyordum.
eczanenin yolunda olmadığımı fark ettiğimde epey zaman geçirmiştim dışarıda. titremem artık farklı bir boyut kazanmıştı ve sallanıp duruyordum. ayrıca gözlerim de kapanıyordu. elimi cebime attım telefonumu bulabilmek için ama yanıma almamıştım. ateşten yanan gözlerimi açık tutmaya çalışıp etrafıma baktım. yön duygumu kaybetmiştim ve nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
tekrar arkamı dönüp ayak izlerimi takip ederek geldiğim yönden geri dönmeyi istedim ama hiç durmadan yağan kar ve esen rüzgar ayak izlerimi çoktan kapatmıştı. iki yol ayrımı vardı arkamda ve ben sağdan mı yoksa soldan mı geldiğim hakkında en ufak bir fikre sahip değildim.
yalpalayarak yere düştüm sonra birden. başım felaket dönmeye başlamıştı, sanki dünyayla birlikte başım da dönüyordu. gözlerim yavaş yavaş kapanırken dümdüz siyah saçları olan bir kız girdi görüş açıma. sürüdeki insanların çoğunu tanırdım ama onu tanımıyordum. bir şeyler dedi arka arkaya. beynim tarafından sessize alınmış gibiydi, en ufak bir şey anlamadım söylediklerinden. sonra tamamen kapandı gözlerim.
tekrar uyandığımda ahşap bir kulubenin içinde yarı çıplak bir şekilde yer yatağına yatırılmıştım. ormanda gördüğüm kız yanımdaydı, yaşlı bir kadın da vardı içeride.
kaç kez gözlerimi bilinçsizce açıp kapadım bilmiyorum. sadece güneş doğup battı üst üste. onu fark ettim.
boğazımın ağrısı biraz hafifleyip gözlerimi bir kez daha araladığımda bu sefer diğer seferlerden iyi olduğunu pekala biliyordum. öncelikle sesleri algılayabiliyordum. kokuları da aynı şekilde. kulubenin içinde buram buram kokan adaçayı ve ıhlamur kokusunu alabiliyordum mesela.
"demek uyandın" dedi yaşlı kadın bana gülümseyerek. tepemde dikildiğini bile fark etmemiştim, irkilerek doğrulmaya çalıştığımda elindeki ılık havluyu alnıma bastırdı. beni de yatağa bastırmış oldu böylece. yaşlı olmasına rağmen bir alfaydı.
"neredeyse bir buçuk haftadır yatıyorsun. ne oldu sana böyle?"
"bir buçuk hafta mı?" sesim istemsizce yüksek çıktı ve yaşlı kadının benimle dalga geçip geçmediğini anlamaya çalıştım. ıslattığı diğer havluları da vücuduma yerleştirmeye devam etti. "evet, tam bir buçuk hafta oldu. birileri sürekli seni arıyor dışarıda ama torunum tehlikede olabileceğinden korkarak hiçbir şey söylemedi merak etme"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.