bu bolumu atip tyb yb yazmaya gidiyorum bb
iyi okumalar!!!
☆☆☆
"jisung bekle!"
peşimden koşturan shuhua'nın arkamdan söylediklerini kulaklarım duymuyordu bile. çizgi film karakterleri sinirlenince kulaklarından duman çıkarırlardı ya hani, tam olarak öyle hissediyordum şu an.
bugün herkesin felix'in evinde toplandığını bildiğimden oraya yürüyordum. ben işim var diyip gitmemeyi tercih etmiştim ama şimdi gidip bizzat olaylara ben el atacaktım. telefonum çalmaya başladığında montumun cebinden çıkartıp ekrana baktım. yine bilinmeyen numara arıyordu.
ben de bir haftadır nerede diyordum.
"anladığıma göre tahmin ettiğimden hızlı çözmüşsün olayları. burnundan soluyorsun."
"ne istiyorsun?" öksürerek elimi ağzıma götürdüm. bu kış soğukları ne zaman siktir olup giderdi tahminen? "şu an oyun oynamanın sırası değil"
"oyun oynamayacağım ki. sadece geriye kalan şeyleri açığa kavuşturmanda yardımcı olacağım ve bir daha sesimi duymayacaksın. robotik sesimi tabii, günlük hayatta görüşürüz canım. şunun şurasında o kadar samimiyetimiz var."
"ne zamandan beri biliyorsun sen bütün bunları? ayrıca nasıl oluyor da biliyorsun?"
"jisung'cum. kırılıyorum ama beni fazla hafife alıyorsun. bu sürünün içinde olup biten her şey benim kulağıma geliyor. ayrıca çok uzun zamandır bilmiyorum, ben de birkaç ay önce öğrendim"
"birkaç aydan kastın ne?"
"altı ay kadar önce" bağırdım. "o kadar iyisin ki gerçekten sağ ol"
"sadece emin olmam gerekiyordu. kimseyi zan altında bırakamazdım tamam mı? yuqi hızlı hareket etti ama sezgileri kuvvetliymiş. takdir ettim."
"yuqi'nin babası kesin benim de babam değil mi?"
"anne dedirtmeyi tercih ediyor o kadın ama evet. senin de baban. yüzde yüz eminim. annen zamanında bazı hatalar yapmış maalesef ki ama yargılamak kimseye düşmüyor."
"minho hyung'un da benden hoşlandığını biliyor muydun öncesinde?"
"evet, maalesef."
"çok sinirliyim sana şu an. telefonu yüzüne kapatmama beş dakika falan kaldı."
"tanrı aşkına biraz yavaşlar mısın?" shuhua arkamdan bağırdı. nefes nefese kalmıştı. sanırım kaos'u kaçırmak istemediğinden o da benimle geliyordu. gelebilirdi, saklayacak bir şeyim kalmamıştı zaten.
"bak ben araya girmeseydim bile sen her şeyi zaten öğrenecektin tamam mı? işler pamuk ipliğine bağlıydı. ben sadece yuqi'nin seni daha fazla üzmesine izin vermek istemedim."
"yuqi beni fazlasıyla üzdü zaten, üzgünüm ama geç kaldın." telefonu kapatıp yürümeye devam ettim. shuhua da bana yetişmişti zaten.
"öfkeyle oturan zararla kalkar bak"
"salak mısın shuhua?" bütün sinirimin arasında gülüp cık cıkladım. shuhua anlamayarak bana baktı.
"öfkeyle kalkan zararla oturur o." shuhua kahkaha atıp kollarını birleştirdi. "ne var yani? bence aynı mantık"
"her neyse, güldürme beni. sinirliyim tamam mı, durumlar ciddi."
"tamam" shuhua kararlı bir şekilde kafasını salladığımda güldüm ve yürümeye devam ettim. sinirlerim boşalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.