yeni bolummmiyi okumalarr!!
☆☆☆
pasta kalıbından çıkardığım keki krem şantiyle süslerken heyecanlıydım. en küçüğümüz jeongin'e sürpriz doğum günü hazırlıyorduk bugün, bizzat abisiymişim gibi hissettiğim için doğum günleri her zaman önemliydi benim için.
"felix'i izleye izleye bir şeyler kapabilmişsin" dedi hyunjin kollarını vücuduma sararak. felix bugün jeongin'i oyalamakla görevliydi, pasta işi bana düşmüştü. kasede kalan krem şantinin birazını parmağımla sıyırıp hyunjin'in burnuna sürdüm. şaşkınlık yüzüne yayılırken kahkaha attım.
çok şapşaldı.
"ne zannediyorsun beni?" pastanın üstündeki fazla krem şantiyi spatulayla tıraşlamaya başladım. "tembel olduğum elimden bir iş gelmediği anlamına gelmez."
"ha kabul ediyorsun yani tembel olduğunu?" kahkaha attı hyunjin. dirseğimi karnına geçirdim. abartılı mimiklerle geri çekildi. "dalga geçmesene"
minho hyung mutfağa girip ikimize baktı, sonra su içmeye yöneldi. yüzünden düşen bin parçaydı, yuqi yine satmıştı onu işim var diyerek.
"nasıl gidiyor?" hyunjin burnunun üstüne sürdüğüm kremayı silerek dirseklerini tezgaha yasladı. "pasta mı? güzel." minho hyungla benim arama ne kadar soğukluk girdiyse hyunjinle ikisinin arasına o kadar soğukluk girmişti. yine de bir yerden sonra üzülmemem gerekiyordu sanırım. çünkü böyle olmamızı minho hyung seçmişti.
yine de üzülüyordum işte.
"pastayı sormamıştım aslında" minho hyung da karşıma geçti ve tezgaha dayalı sandalyelerden birine oturdu. hyunjin bir ona bir bana bakıp derin bir nefes verdi. sanırım hâlâ enayiliğimin biraz olsun değişmemesi canını sıkıyordu. "ben mangala bakacaktım" dedi ve mutfaktan çıkarak minho hyungla beni baş başa bıraktı.
"kötü değil" minho hyung'un sorusunu yanıtladım arada uzun bir sessizlik olunca. bütün dikkatimi pastaya vermiştim ama ellerim titriyordu. "aynı, nasıl olsun"
"hyunjinle de yakınlaştınız bayağı" dedi düz bir ifadeyle, kaşlarımı kaldırdım. o ne demekti be? "zaten yakındık hyung, bir şey değişmedi"
"biliyorum yakın olduğunuzu, daha da yakınlaştınız diyorum zaten. aranızda bir şey mi var?" sorusuyla pastanın üstüne döktüğüm şekerlerin dozajını kaçırdım biraz ve kısık sesli bir küfür çıktı ağzımdan. küfretmeme gülerken kızardığını hissettiğim yanaklarım yüzünden kaşlarımı çattım. "hyung! o nereden çıktı? yok öyle bir şey!"
"tamam kızma" gülerek omuz silkti. "ola da bilirdi. normal sonuçta"
"arkadaşların arasında böyle şeylerin olması normal mi?" fazla döktüğüm şekerleri spatulanın ucuyla yaymaya çalışırken kalbim yerinden çıkacakmış gibi hızlı atıyordu cevabına karşı. "seninle benim aramda normal olmazdı, ama siz hyunjinle aynı yaştasınız. doğamız bu, bak changbinle felix'e."
dilimin ucuna kadar gelen şeyleri söylememek için dilimi ısırdım. çok şey söyleyebilirdim aslında şu an ama sinirliydim ve rasyonel düşünme becerim buhar olup gitmişti vücudumdan. feromonlarımı da kontrol edebildiğimi sanmıyordum, minho hyung da derin bir nefes alıp havayı kokladı zaten.
"yine de hyunjin'e o gözle bakamam" dedim son olarak. oturduğum tabureden zıplayıp son halini verdiğim pastaya baktım. güzel olmuştu. biraz buzdolabında bekleseydi daha güzel olurdu.
"yuqi bugün niye ekti seni?" diye sordum pastayı buzdolabına yerleştirirken minho hyung'a dönmeden. kahve kokulu üzgün feromonları havaya yayıldı. "bilmem, ailesel problemleri var şu sıra. çok görüşemiyoruz." kafamı salladım anlıyorum dermişcesine. o kızın kolay kolay insanlarla geçinemediği belliydi zaten. yine de minho hyung'u nasıl elde ettiğini merak etmiyor değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
those eyes, minsung (✓)
Fanfiction[omegaverse] jisung, minho'nun gözlerine bakmaya devam ederse işlerin yokuş aşağı gideceğini ve bunun geri dönüşünün olmadığını biliyordu. ama o gözlerinin içine bakmaya devam etti.