Gözlerimi araladığımda etrafımı bulanık görmeye başladım. Gözlerimi kapatıp tekrar açtığımda net bir beyazlık vardı gözlerimin önünde. Üzerimde ince bir beyaz çarşaf, kolumda acı ve ben hastanedeyim.
Neden burda olduğumu sorgularken gözlerimi kapattım. Abimin sözleri kulağımda çınladı bir bir. Direncimin düştüğünü hatırlıyorum. Bayıldım anlaşılan.
Kapının aralanmasıyla dikkat kesildim. Beyaz formalı bir kadın içeri girdi. Hemşire olmalı.
"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"
"İdare eder. Babaannem gelmiş olmalı buraya. Nerde?"
"Sizin yanınızda iki kişi vardı evet-"
"Tamam çıkartın şu kolumdaki serumu. Gitmek istiyorum burdan."
Yerimden doğrulurken beni engellemeye çalıştı.
"Az kaldı. Bekleyin."
"Babaannem gelsin yanıma. Lütfen getirir misiniz?" deyip kaşlarımı çattım. Tereddütle gözlerime bakıp çıktı dışarı. Serum torbasına baktım. Bitmiş.
Etrafıma bakındım. Gözüme ilişen alkol ve pamukla yerimden doğruldum. Eldiven taktım bir elime. Serumu kapatıp bantlı kısma alkol döktüm. Dikkatle açtım. İğneyi kolumdan çıkardığımda antiseptikli pamuğu çıkış yerine bastırdım. Eldiveni bileğimden başlayıp içten dışa doğru çıkartıp kenarda duran çöp kutusuna fırlattım. Basket!
Nerde kaldı bunlar?
Yataktan kalktığımda kapı açıldı. Babaannem yaşlı gözleriyle bana bakıyordu. Kazağımın kolunu indirip babaanneme doğru ilerledim. Daha fazla telaş yapsın istemiyorum.
"Babaanne bak, iyiyim ben."
Sağlam kolumu babanneme sardığımda hemşirenin sesini duydum.
"Siz nasıl çıkardınız serumu? Çocuk oyuncağı mı sandınız? Size bir şey olsa sorumlusu benim."
Babaannem benden ayrıldığında tereddütle hemşireye döndü. Sanki büyük bir suç işlemiş gibi mahcup duruyordu. Sinirlendim.
"Yavrum kızma. Torunum tahsilatlı. Bilmeden bir şeye kalkışmaz."
"Babaanne sakin ol." dedim gülümsemeye çalışarak. Hemşireye döndüm.
"Eğitimim var. Serum bitmişti. Sesinizi yükseltmeye hakkınız yok. Babaannem telaşlanmasın diye çıkardım serumu. Anlıyorum telaşınızı ama bazı eğitimlerde eksik kalmışsınız."
Babaannemin koluna girdiğimde hemşire hasta yatağının yanına gitti hemen. Serumu kontrol ediyordu.
"Gel babaanne, gidelim."
Kapıya doğru ilerlerken abimin önümüze çıkmasıyla duraksadım. Kızarmış gözleriyle bana bakıyordu. Gözlerimi kaçırıp bir adım attığımda yorgun sesini duydum.
"İşiniz bitti mi?"
"Bitti." dedim sert sesimle. O sırada hemşirenin sesi geldi kulağıma.
"Evet beyefendi, geçmiş olsun."
İvit biyifindi, giçmiş ilsin.
Üzerimde kayık duran kazağımı düzelttiğinde kendimi geri çektim. "Bırak!"
Yüzüne bakmadan odadan çıktım babaannemle. Babaannem girdiğim sağlam kolumu acıyan kolummuş gibi okşuyordu. Arkamda ayak seslerini duyuyorum. Seni kolay kolay affetmeyeceğim abi.
***
"Meyve getiriyim mi yavrum?"
Babaannem diken üstünde gibi duruyordu karşımda. İçimden abime beddua okuyorum.
"Yok babaanne. Otursana. Birlikte televizyon izleyelim. Ayakta durma."
Sırtıma yastık koyduğunda ses çıkarmadım. Yanıma oturdu. Gözlerimi televizyona çevirdiğimde Tom, Jerry'i yakalıyordu. Sıkıldım. Çocukların beyniyle dalga geçiyorlar sanki. Şimdi daha iyi anlıyorum.
"Ne izlemek istersin babaanne?"
"Yavrum niye değiştirdin? Belki bu sefer yakalardı, kaçıyordu fare."
Güldüm. "Merak etme babaanne. Yakalasa bile yemeden kaçar o fare. Bu çizgi filmde fare mideye girse bile sapasağlam çıkıyor kedinin içinden."
Durgunlaştı. "Tamam, kağıt izlemeyelim. Aç ne istersen." deyip biraz daha sokuldu bana. Gülümsedim.
Rasgele kanalları gezerken Cüneyt Arkın'ı görmemle durdum. Bu filmi nerde görsem tanırım. Kara Murat.
"Siyah at, ne güzel ya." diye mırıldandım.
"Ne dedin yavrum?"
Dalgınca babaanneme döndüm.
"Siyah at, diyorum babaanne. Ne güzel değil mi?"
"Rabbim ne güzel yaratmış. Ben evlenirken beyazına binmiştim."
Gülümsedim. Anlatmıştı babaannem bana. Köy düğünlerinde öyle olabiliyormuş. Babaanneme de nasip olmuş binmek. Bende isterdim.
"Ne güzel gelin olmuşsundur sen." deyip babaanneme döndüm. Yanakları al al olmuştu hemen. Gülümsedim.
"Gelinlik giymedim ki ben. Güzel bir entarim vardı. Allah var deden pek severdi beni. Kaynanamdan çektim ama benim hakkımda kötü bir söz söyleseler hemen korurdu beni. Yiğitti. Ata binerdi, atların bakımını iyi yapardı. Asker yolu çok bekledim kucağımda bebeyle. Baban vardı. Çok severdi babanı. Askerliği bitince hep birlikte olacağız sandıydım. Yaşlandık. Hastalığa dayanamadı, göçtü bu dünyadan. Üç çocuk emanet etti bana."
Babaannem yaşaran gözlerini oyalı beyaz yazmasıyla sildi. Sızlayan burnumu çektim hafifçe. Yaşlılıktan kırışmış temiz elini elime getirdi.
"Her şey yoluna girer, Allah'ın izniyle. Üzülme e mi yavrum? Ben duydum sizi. Bizim Murat'a gönlünü kaptırmışsın sen. Murat da istemiş seni."
Başımı kaldırıp babaanneme baktım. Elini yanağıma getirip boşta kalan yanağımı öptü şefkatle. Saçımı okşadı.
"Aklı başına gelir çok geçmeden. İşe gitti ama aklı sendedir. Perişan oldu."
"Olursa olsun. Kendi soktu bu duruma bizi."
Başını salladı. "Hırçın çocuk, Asım. Ama merhametlidir yüreği."
Ses çıkarmadım. Umrumda değil.
"Ben ocağa bakıyım. Tavuk çorbası yaptım senin için."
Başımı salladım. Yanımdan kalktı benden tutunarak. Gözlerim televizyona kaydığında Kara Murat yazısına takılı kaldı gözlerim. Kanalı değiştirdim. Hiç kimseyi düşünmek istemiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAKA! - Texting
SpiritualÖğrenci İşleri/ Özge seni seviyorum. Öğrenci İşleri/ Kimsin diye sorma. Öğrenci İşleri/ Yani şimdilik. Öğrenci İşleri/ Anonim olmaya karar verdim. Öğrenci işlerinde tanıdığım yok ama- Öğrenci İşleri? Murat! "Ayy!" "Ayy ne oluyor yavrum? Korktum yavr...