5.Bölüm: Actio iniuriarum

33 3 0
                                    

Actio iniuriarum: Bir şahsa zarar verildiğinde açılacak dava

Nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi?
Çırpınıyor ayakları altında bir avuç hergelenin -N. Hikmet.

"Uyan, geldik." duyduğum yumuşak sesle gözlerimi araladım. Tanıyordum burayı, eve gelmiştik. Onunla ayrıldığımdan beri evim gibi hissetmediğim eve.

Beni bulmuştu (ya da her zamanki gibi ben onu bulmuştum), tedavi etti, yaralarıma dokundu, şimdi de evime bırakıyordu. Hastane fikrini söyler söylemez susturdum, yalnızca buraya gelmek istemiştim. Ceketimin cebinden çalan telefonumu merdivenlerden çıkarken açtım, Umut'un sesini duydum. Tanıdık kimse polis karakoluna düşmemişti, bu iyi bir şeydi. Arkadaşlarım yanılmadığım şekilde bizim yerdeydi, bugün eve gelemeyeceğini söyledi. Beni oraya istediklerinde ise bu sefer de ben oraya gelemeyeceğimi söyledim. Yanımda Kamer'in olduğunu duyunca da etrafındakilere de bunu duyurmuştu. Umut'un endişeli halleri son bulmayacağı için telefonu yüzüne kapattım ve parkamın cebine attım. Anlaşılan yeni bir asker parkasına ihtiyacım vardı, bunun her tarafına kan bulaşmıştı.

Cebimden çıkardığım anahtarı ona teslim ettim ve o da açıp beni içeri attı. Galiba biraz kızgındı. Üzerimdeki kirli kıyafetleri kapının önünde çıkardı, beni banyoya götürdü. Pantolonum ve çıplak üstüme göz gezdirdim. Yakışıklı mıyım lan acaba? Keşke biraz kas yapsaydım, neredeyse dal gibi kırılacaktım. Suyu ayarlayıp küveti doldurmaya başladığında aynaya baktım. Suratımdan öyle korkmuştum ki hemen geri kaçtım. Kamer de benden korkmuş muydu? Suratındaki korku, kızgınlık, endişe, aşk cümbüşü beni benden alıyordu. Karar verdim ki şu an yakışıklı olup olmamı umursamıyordu. Pantolonumu da çıkartmaya yeltendiğinde utançla geri çekildim ve kendim halledebileceğimi söyledim. O da anlayışla başını sallayıp çıktı. Kapıyı kapattı ama kilitlememi yasakladı. Bu yasakçı zihniyete hemen boyun eğdim çünkü biliyordum ki bayılıp kalmamdan korkuyordu. O gittiğinde boxerımı çıkardım, vücudumu sıcak suyla buluşturdum, derin bir nefes aldım. Şimdi kesinlikle daha iyiydim. Açıkçası bu küveti kullanmazdım, odamdaki duş daha çok işime geliyordu. Ama bundan sonra verdiğim kiranın hakkını verecek ve zamanımın çoğunu burada harcayacaktım.

İyice temizlendim. Uyku bir kez daha beni bulmaya başladığında ayaklandım ve çekmecedeki bornozu giydim. Çıktığımda burnuma güzel kokular geliyordu. Sevgilim bana çorba pişirmişti. Giyindim ve masaya oturdum. Kaşığı elime aldım ama yiyemedim. Ona fark ettirmemek için hemen farklı bir konu açmalıydım. Çünkü şu an her yerim uyuşmuştu, baygınlık geçirmem an meselesiydi.

"Demek uzay kadar?" Karşımda duran kadının bembeyaz tenine kırmızılık katmıştım, takside söylediğini duymadığımı zannettiği için utanıyordu. Mahzun bakışları önüne düştü, yine de aydınlık biçimde gülümsüyordu.

"Duymuş muydun?" diye sordu dalga geçer gibi. Ah sevgilim, ben seni nasıl duymayabilirim?"

"Beni sevdiğini söylediğin ilk anı iki elim kanda olsa da duyardım." Gözlerim kapanmaya başladığında ölüm artık o kadar feci bir fikirmiş gibi gelmemeye başladı. Karşımdaydı işte, onunlaydım. Korktuğum tek bir şey vardı, o da Kamer'in karşısında ölmekti. Ona bu kötülüğü yapamazdım. Geçmişte Umut'a yapamadığım gibi.

"Beni en kısa zamanda hastaneye götür ama korkma, olur mu? Umut'a haber versen yeter, galiba iç kanamam var." Çeşitli yerlerimde morarmalar fark etmiştim, şimdi de kalp atışlarımı neredeyse hissedemiyordum. Gözlerim karardı, geriye doğru kendimi bıraktım. Sorun yoktu, ölürsem de sevdiğim kadının kollarında ölecektim. Devrim yolunda, sevdiğim kadının kolunda... Bundan daha büyük bir saadet duyulmuş şey değildir.

                                               ☭

Sevdiğim kadının endişeli yüzü rüyalarımı yalnız bırakmıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sevdiğim kadının endişeli yüzü rüyalarımı yalnız bırakmıyordu. Aynı sesi bir kez daha duydum, Umut'un sesi kulaklarımda çınlıyordu. Gözlerimi araladım, sayısı en az yirmilere ulaşan yoldaşlarımın hastane odamdaki baskınına istemsizce gülümsedim. Doktor onları çıkarmak, Umut ise onları burada tutmak için mücadele veriyordu. Sol kolumdaki serum borusunu gözlerimle takip ettiğimde Deniz ayaklandı ve kendime geldiğimi herkese haber verdi. Bunu duyan arkadaşlarım makas gibi açıldı, doktor bana yaklaştı. Onları bana şikayet etmeye başladı.

"Bir haftadır sizin başınızdan ayrılmadılar, lütfen onlara söyleyin de bizler işimizi yapalım." Demek bir hafta? Herhalde birkaç yıl uyumama gerek kalmaz.

"Nasılsın, bir isteğin var mı?" Umut endişeyle yanımda bitmişti, başımı şefkatle okşuyordu.

"Valla sende de ne bünye varmş, üç defa ölesiye dayak yedin ölmedin." Ağzına gelen her şeyi söyleyen Çağrı'yı Gamze arkaya attı, diğer herkes onun ağzının kopmasını diliyordu. Bizimkiler hep aynıydı yani, değişmedikleri için de memnundum. Yalnız su istediğimde Umut hemen devreye girmiş, pipetten suyu memnuniyetle çekmiştim. Onları yeniden karşımda gördüğüm için memnundum. Benden başka kimseye bir şey olmadığını öğrendiğimde rahatladım. Doktor bir kez daha bizimkileri uyarınca bu sefer Umut onunla kavga etmedi, herkesi dışarı çıkarttı. Sonra yanıma oturdu ve bir kez daha nasıl olduğumu sordu.

"İyiyim, senden daha çok yaşayacağım." Bu duyduğuna memnun olmuş, koca bir kahkaha patlatmıştı.

"Sevindim, ben de bunun olmasını diliyorum." Artık rahatlamış, yüzündeki korku yok olmuştu. Mutluydum, bir hafta boyunca bulaşığı ona kitlemiştim.

"Kamer Selvi annenin yanında. Annen eve gelince mecburen ona da söyledim." Tabii ya, bir de şu meseleler vardı. Aile ve aşk.

"İyi anlaştılar mı?" diye sordum merakla. O ise ona kızmadığım için mutluydu, ama annemin inatçılığını bilirdim. Onun bir suçu yoktu.

"Laf aramızda onun için gelinim dedi. Yine de senin yanına ben daha çok yakışıyorum." İkimiz de gülmeye başladığımızda odanın kapısı hafifçe aralandı ve kıpkırmızı gözlerle annem içeriye girdi. Ağlayarak bana sarıldığında onu sakinleştirebilmek için iyi olduğumu söyledim. Kamer de hemen onun arkasından içeriye girmişti, gözleri anneminki kadar şişmişti. Beni merak etmiş olması ruhumu kabartıyordu.

"Bundan sonra uslu olmazsan seni pataklarım." diyen anneme gülümsedim, pataklanmaya alışıktım.

"Sen bana kıyamazsın." Kurduğum cümle onu yeniden ağlatmaya başladığında Umut onun tarafına geçmiş, koluna girmişti. Onu koltuğa oturtup sakinleştirmeye çalışıyordu. Kamer ise derin bir nefes aldı ve bakışlarını bana çevirdi. Ona güven vermek adına çatık kaşlarımı yumuşattım ve dikkatimi ona verdim. Küçük adımlarla bana yaklaştı ve hiçbir şey demeden elimi tuttu. İfadesiz yüzü beni istemsizce korkutuyordu, sanki her an beni terk edecekmiş gibi hissediyordum. Beni ne kadar sevdiğini hatırlatmak için hiç konuşmadan yalnız dudaklarımı hareket ettirdim.

"Uzay kadar." Bu onu gülümsetmeye yetmişti. Elini benden kaçırdı ve o da annemin yanına oturdu. Aklıma düşen olumsuz senaryoları teyit ettirmek için korkuyla anneme döndüm.

"Babamın haberi var mı?" Ağlaması bir anda kesildi, başını olumsuz biçimde salladığında derin bir nefes aldım. Gerilen vücudum yeniden rahatlamaya başladığında başımı yastığa iyice gömdüm. Soluma baktım, gerçek aileme. Üçü var olmasaydı hayatımı anlamsızlığında boğulacağımı anladım. Yorulmuştum kalabalıktan, gürültüden. Yanımda bir tek onlar olsun istiyordum.

İdeallerin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin