31.Bölüm: Kazuistik anayasa

10 1 0
                                    

Kazuistik anayasa: Uzun ve ayrıntılı kurallardan oluşan, kesin hükümlerin belirlendiği anayasadır.

Öyle yorgun hissediyordum ki koltuk beni gittikçe içine çekiyor gibi hissediyordum. Buna rağmen Deniz'in her söylediğini kafama kazıyordum.

"Burjuvazinin egemenliğine karşı mücadelemizi daha da güçlendirmek için şehirde geniş çaplı bir eğitim planlıyoruz. Toplumda bilinçlendirme çalışmaları yürütecek, komünist idealleri ve mücadele hedeflerimizi anlatan kitlesel eğitim ve propaganda faaliyetleri düzenleyeceğiz. Halkı, emeği ve adaleti savunmaya teşvik ederek kitlesel destek ve katılımı sağlayacağız." Bana çok dikkatli bakıyordu, anlaşılan elime tutuşturduğu kurutma makinesini bir an önce çalıştırmamı istiyordu. Ama ayağa kalktığım an içime korkunç bir ağrı saplanıyordu, şimdilik böyle iyiydim.

"Ya ben Kamer'i anlatıyorum siz ne diyorsunuz. Sevgilimin evinde diyorum, kaldı diyorum. Artık barışsanız da sende mi kalsa?" Her birimiz Çağrı'yı parçalayacakmışız gibi baktığında korkuyla makarnasını yemeye dönmüştü. Deniz'in bakışlarını yeniden kendimde yakaladığımda kalbim korkuyla atmaya başlamıştı. Acaba Umut'u mu görmüştü?

"Bir sorun yok değil mi?" Deniz hiçbir şey demeden sırt çantasından bir dosya çıkarıp bana uzattı.

"Bir yoldaşımızın dosyasına senin bakmanı istiyorum, partinin avukata çok ihtiyacı var." Çalışmak zorunda olduğumu biliyordum ama artık parti çatısı altında bir şeyler başarmak istemiyordum.

"Bence siz o işleri gayet iyi yönetiyorsunuz, ben başka bir iş düşüneceğim." Gamze ayağa kalktığında endişeyle nereye gittiğini sordum. O da mutfağa gidip kahve yapacağını söylemişti. Deniz kendisinin halledeceğini söyleyip mutfağa geçtiğinde Çağrı da ayağa kalkmış, masayı toplamaya başlamıştı. Ben de ayağa kalkmayı denemiş ama bir türlü istediğimi gerçekleştirememiştim.

"İyi olduğuna emin misin sen? Bir yere mi çarptın?" Evet mantıklıydı, böyle bir yalan uydurabilirdim.

"Dün merdivenlerden kalçamın üzerine düştüm."

"Biz sarhoştuk ama sen mi düştün?" Ufak bir kahkaha attığında ben de gülümsedim. Kahvelerle gelip oturduklarında hep beraber dünkü düğünü konuştuk. Bizimkiler saatlerce gitmemişti, yine de gitmelerini istemiyor gibiydim. Umut gelseydi yanımıza, ben ölmedim deseydi keşke. Birlikte sohbet etmeyi özlemiştim, birimiz eksik olduğunda bile yokluğu hissediliyordu.

Parti onları çağırdığı için gitmişlerdi. Beni de yanlarında istemişlerdi ama merdivenden düşme yalanım sayesinde ellerinden kurtulmuştum. Onları geçirmek için ayağa kalkamadım ama yabancı değillerdi, bana kırılacaklarını hiç zannetmiyordum. Etrafa tutunarak Umut'un odasına gittim, uyuyordu. Ben de yanına uzandım, beni hissettiği an bana sarılmıştı. Başımı onun göğsüne koydum ve kendimi uykuya teslim ettim.

Sırf merak ettiğim için onunla birlikte olmak istemiştim ama sanırım aldığım en doğru karar buydu. Kamer sürekli biriyle birlikte olduğun an ona bağlanmak zorunda olmadığımı, insanların yalnızca fiziksel zevk için sex yaptığını söylüyordu. Buna hiç katılmamıştım, Umut'la beraber olmuştum ve şimdiden aramızda koparılması imkansız bir bağ seziyordum. Bu çok başka bir bağdı. Çocukluk arkadaşlığından, devrim yoldaşlığından daha öte bir şeydi.

"Eğer şu anlar bir roman olsaydı sen ve ben şimdi aynı sayfadaydık." dedim, beni duydu mu bilmiyordum. Parmakları saç derime masaj yaparken uyanık olduğunu anlamıştım.

"Kamer'i hâlâ seviyor musun?" Zihnimin bana sorduğu bu sorudan kaçmak istedikçe önüme düşüyordu, oysa ben yalnızca onun mutlu olmasını istiyordum. Madem bir başkasıyla mutluydu, onu yaşamalıydı.

İdeallerin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin