8.Bölüm: Gecikmiş adalet, adalet değildir

15 3 0
                                    

Gecikmiş adalet, adalet değildir bir hukuk düsturudur. Bu, zarar görmüş bir taraf için yasal tazmin veya hakkaniyete uygun yardımın mevcut olması, ancak bunların zamanında sağlanmaması durumunda, bunun fiilen hiçbir çarenin bulunmaması ile aynı şey olduğu anlamına gelir. (Justice delayed is justice denied)

Elimizde tuttuğumuz tabakları masaya taşırken aklımda tek bir hayal vardı. Bu kadınla evlenecek, her sabah kahvaltıyı beraber hazırlayacaktık.

Kamer, Kamer, Kamer... İtiraf etmeliyim ki o gider gitmez kendimi bir bok çukurunun içinde bulmuştum. Hayatım, vücudum ona aitti. Gözümü döndürdüm ve buraya geldim. Onun yanındaydım artık, bundan sonra kimse beni ondan ayıramazdı. Sevdiğim, arzuladığım kadın ona bağlanmamam için beni uyarmıştı. Bilmiyordu ki onu gördüğüm ilk gün kaderimi onun ellerine bırakmıştım.

Uyuşmuştum, kaderim gibi vücudumu da onun ellerine bıraktım. Her seferinde onu öpüyor, belinden tutup sarılıyordum. Bir dakika bile onsuz kalamıyordum, aşk insanı çocuklaştırıyordu. En mühimi da artık tereddüt etmeden ona kendimle ilgili her şeyi anlatacaktım. Benden korkacak mıydı yoksa beni geçmişimle de kabul edecek miydi? Bilmiyordum, karnıma ağrılar girmişti.

"Streslisin yine, elini kaşıyorsun, kanatacaksın orayı." diyerek beni yumuşak sesiyle uyardı omlet pişiren sevgilim. Bu uyarısıyla sağ elimin tırnaklarında biriken kana baktım. Evet, stresten sol elimi çoktan kanatmıştım. Elimi dikkatlice yıkadım ve ocağın başında beni dikkatle izleyen kadının sesini bir kez daha duydum.

"Ailem senin üzerine gidecek kadar tutucu değillerdir, tanışmanız sorunsuz geçecek." Stresimin sebebini bu sanması işime geliyordu. O sırada içeriden gelen sesle beraber ürperdim. Evet, uyanmışlardı.

"Kamer, askıda asılı olan şey bir asker montu mu yoksa ben hâlâ kabus mu görüyorum?" Duyduğum erkek sesinden sonra kalpten gideceğimi düşündüm. Kendimi toparladım, ellerimi önümde birleştirdim ve beklemeye başladım. Mutfağa giren kadın beni görünce şaşırmış ama çok geçmeden gülümsemişti. Kamer ise her şey normalmiş gibi omlet tavasını mutfak masasına koyup tezgahtaki yumurta kabuklarını çöpe atmak için yürümeye başlamıştı.

"Anne, size dün bahsetmiştim ya. Uraz. Kendisi sabah erkenden sizinle tanışmaya geldi." Başımla selam verdim ve beni evden kovalamasını bekledim. Beklediğimi yapmamış, bana elini uzatmıştı.

"Memnun oldum çocuğum da haber vermeden gelmen yakışı kaldı mı bilemedim." Hemen ben de uzatılan eli öpüp başıma koydum. Az önceki cümlesine rağmen bana sarıldığında aslında o kadar da kızmadığını anlamıştım.

"Kusura bakmayın efendim, bileti son dakika almak zorunda kaldığım için bir karışıklık oldu." Yalan da değildi, her şey bir anda gerçekleşmişti. Gülümsediğinde derin bir nefes alabilmiştim. Kamer ve annesi birbirine hiç benzemiyordu, galiba o babasına çekmişti. İçerideki adamı gördüğümde ne yapacaktım bilmiyordum. Kadın, hiçbir şey demeden tavayı eline alıp içeriye doğru yürümeye başladı. O gider gitmez de Kamer bana döndü ve siyah kazağımın içindeki asker yeşili gömleğimin yakasını düzeltti. İkimiz de derin bir nefes aldık, içeri geçtik. Müstakbel kayınpederim masada gazetesini okurken karşısında sopa gibi bir şeyi görünce elbette kaşları çatıldı. Gözleri hemen kızına ve eşine döndü.

"Babacığım, size dün bahsetmiştim..."

"Hani şu komünist olan mı?" Böyle tanınıyor olmak hoşuma gitmişti, lakin o bunu küçümseyerek sormuştu.

"Efendim ben Uraz, kızınızın arkadaşıyım. Gelip sizinle tanışmak, kendimi anlatmak için geldim. Kızınızla ciddi düşünüyorum." Adamın kaşları daha da çatıldı, ayağa kalkıp yüzüme vurmayacağının hiçbir garantisi yoktu.

İdeallerin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin