27.bölüm: Ekinoks

19 0 0
                                    

Ekinoks, Güneş ışınlarının Ekvator'a dik vurması sonucunda aydınlanma çemberinin kutuplardan geçtiği an. Gündüz ile gecenin eşit olması durumudur.

Evren bir düzen içinde mi yoksa düzensizliğin bir ürünü müdür? Peki ya bizler? Tanrı bizi planlayıp yarattı ve sonra buraya mı gönderdi? Bizler düzensiz evrenin düzenli parçaları mıyız? Mükemmel miyiz? Mükemmel olduğunuzu düşünmemizin tek sebebi insan beyninin kendisine biçtiği değerdir. Vahşi doğada bir aslan bizi parçalarken de mükemmel hisseder miydik?

İyi değilim. Gözlerimi kapattığım an Uraz'ın yeşil gözlerinin içine dalıyor, orada boğuluyorum. Kalpsiz diyerek kandırmışım kendimi. Aşk beyinle ilgili kimyasal bir süreç ama... İyi değilim, onu unutmayı bilmiyorum.

Evlenme teklifi aldığım o gün o kadar da feci görünmüyordu aslında. Sevdiğim adam sırf benim için katil olarak gördüğü Amerika'ya gelmeyi kabul etmişti. Benim için geleceğinden de vazgeçecekmiş, ben bu adama ne yapmıştım böyle? Cevabı basitti, o bana ne yapmışsa ben de aynısını yapmıştım.

"Yine mi uyuyamadın sen? Sağlığın bozulacak kızım." diyen anneme baktım, bir lokma dahi ağzıma atamamışken tabağıma zeytin koyuyordu.

"Ben yabancı damat istemem, valla bizim komünist Uraz'ı bile arar olduk." Babam gazetesinin ardından beni izliyordu, tepkimi ölçmeye çalışıyordu. Ne diyeceğimi ben de bilmiyordum.

Luke... Kendisiyle konuşuyoruz, sevgili de sayılırız. Yani... Bilmiyorum. Uraz'la olan zehirli ilişkimizin ardından ilaç gibi gelmişti, ruhumu pamuk şekere çeviriyordu. Lakin ben galiba zehirli olanı arıyordum.

"Ondan ayrılmam gerekiyor, çünkü Uraz'ı unutamadığım her saniye onu aldatıyormuşum gibi hissediyorum." İkisi de bu durumdan memnun görünüyordu, ben ise bir türlü rahatlayamıyordum. Sabah kahvaltısını yarım bırakmama memnun olmayacağını bildiğim anneme bakarak birkaç lokma bir şeyler yedim. Hâlâ onu düşünüyordum. Onun teklifini kabul edersem mutsuz olacağını biliyordum. Ama o benimle olmak için mutsuz olmayı da göze almıştı. Birbirimiz için savaşıyor lakin bir türlü kazanamıyorduk.

"Biz dışında en çok kimi kaybetmek korkuyorsun?" diye soran babama döndüm. Gözlerim bu ihtimali düşünür düşünmez dolmuştu. Bunu fark eden babam da sözlerine devam etti.

"Söylemene gerek yok, cevabını biliyoruz. Ölümlü bir dünyada yaşıyoruz Kamer, daha geçen sene aynı üniversitede okuduğun arkadaşını kaybetmiştin. Mantıklı düşünmeye zorluyorsun kendini, yalnız geleceğini düşünüyorsun. Biraz da bugüne odaklan, biz senin mutlu olmanı istiyoruz." En büyük şansım onlara sahip olmaktı. Bana ölüm olgusunu hatırlatmış olmaları da çok iyi olmuştu, bunu Umut'u öne sürerek yapmaları daha bir etkileyiciydi. Çok sevdiğim dostum meğer benden nefret ediyormuş, insanları anlama konusunda bir kez daha sınıfta kalmıştım. En azından beni zehirlemeye kalkmamıştı. Yani umarım böyle bir şeyi denememiştir.

Deniz bana olanları en ayrıntılı şekilde anlatmıştı. Umut Uraz'ı kardeş gibi değil de baya baya benim sevdiğim gibi seviyormuş. Uraz'dan ayrılmamın tek yolu olarak onun yüzünden başımdan unutamayacağım bir travma geçmesi gerekiyordu. Başarmış gibiydi de ama planlamadığı bir şey başına gelmişti, ölmüştü. Uraz bana Umut'un bunları yalnızca bizi ayırıp daha fazla zarar görmemem için yaptığını söylemişti. Anlaşılan kardeşi gibi gördüğü çocukluk arkadaşının ona beslediği duyguları kendisine bile itiraf etmek istemiyordu. Bu gerçeği kabul ettiğinde ona olan sevgisini kaybetmekten korkuyordu.

Dışarı çıktım, lise arkadaşlarımla buluştum. O günleri konuştuk, benim hayatımı bile eleştirmeye çalışmışlardı. Amerika'da yüksek lisans yapıyor olmamı gölgelemek adına ellerinden geleni yaptılar. Dışarı çıkmıştım en azından, onların oldukça renksiz hayatlarını abartarak anlatmalarını izlemek gayet komikti.

İdeallerin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin